Deprem Korkusu Toplumu Sarstı: Kaygı Artıyor, Uzmanlar Uyarıyor

Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki depremin ardından Türkiye bir kez daha deprem gerçeğiyle yüzleşti. Ancak sarsıntının ardından yaşanan bilgi kirliliği ve çelişkili uzman açıklamaları toplumda kaygı düzeyini daha da artırdı. Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, deprem psikolojisini ve çözüm yollarını detaylarıyla anlattı.Depremler sadece yer kabuğunu değil, insan ruhunu da sarsıyor. Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki son deprem de Türkiye’nin kırılgan psikolojik yapısını bir kez daha gözler önüne serdi. Deprem sonrası televizyon ekranlarına çıkan bazı uzmanların birbirinden farklı, hatta çelişkili açıklamaları, toplumda var olan kaygıyı daha da derinleştirdi. Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu sürecin sağlıklı yönetilmesi için önemli uyarılarda bulundu.“BİLİMSEL TARTIŞMALAR TV’DE DEĞİL, BİLİMSEL ORTAMLARDA YAPILMALI”Deprem sonrası kamuoyuna sunulan çelişkili açıklamaların ciddi bir sorun haline geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, “Her uzman kendi uzmanlık alanına göre açıklamalar yapıyor. Ancak bu tür bilimsel tartışmalar ekranlarda değil, kapalı bilimsel platformlarda yapılmalı. Resmi kurumlar bu açıklamaları değerlendirip topluma net, güven verici bir dille açıklamalı” diyerek uyarıda bulundu. Tarhan’a göre aksi takdirde halkın kaygısı ve güvensizliği artıyor; insanlar neye inanacaklarını bilemiyor.Prof. Dr. Tarhan, deprem sonrası psikolojik sürecin üç aşamadan geçtiğini belirtiyor. İlk 15 gün içinde görülen akut stres tepkisi genellikle normal kabul ediliyor. Bu sürecin ardından, stres belirtilerinin dört haftayı aşması durumunda posttravmatik stres bozukluğu riski doğuyor. Sekiz haftayı geçen kaygı durumlarında ise mutlaka profesyonel destek alınması gerekiyor.
DEPREM KORKUSU KİŞİLİĞE GÖRE DEĞİŞİYORDepremin herkesi aynı şekilde etkilemediğini belirten Prof. Dr. Tarhan, “Bazı insanlar dışarıdan sakin görünse de içsel olarak panik halinde olabilir. Bu kişiler savunma mekanizmalarıyla bu durumu gizleyebilir. Ancak çözüm bulunmazsa bu durum kronik strese dönüşebilir” dedi. Özellikle belirsizlik, çaresizlik ve umutsuzluk duygularının bu korkuyu beslediğini ifade eden Tarhan, güçlü sosyal yapılar ve güvenilir sistemlerin bu tür kaygıları azaltabileceğini belirtti.Toplumda zaten var olan mutsuzluk ve huzursuzluk halinin, bu tür afetlerle birlikte derinleştiğini söyleyen Prof. Dr. Tarhan, “Şu anda toplumda kronik bir stres hali var. Yeni stres faktörleri ekleniyor. Bu durum grup stresine, toplumsal çatışmalara, hatta şiddet olaylarının artmasına yol açabilir” uyarısında bulundu.GÜVEN VERMEYEN LİDERLİK KRİZİ DERİNLEŞTİRİYORToplumun yöneticilere olan güveninin zedelenmesinin kriz yönetimini zorlaştırdığını söyleyen Tarhan, “Liderler gerçekleri gizlediğinde kaygı daha da artar. Şeffaf ve güvenilir bir iletişim şart. İnsanlar ancak güven duyduklarında sakin kalabilir” ifadelerini kullandı. Özellikle deprem sonrası yaşanan iletişim sorunları, internet ve telefon hatlarındaki çöküş, devlete olan güveni zayıflattı. “Vatandaş vergisini ödüyor; karşılığında etkili kriz yönetimi bekliyor” diyen Tarhan, devletin düzenleyici ve denetleyici rolünün altını çizdi.Prof. Dr. Tarhan, deprem korkusuyla başa çıkmak isteyenler için Japonya’da da kullanılan “Acceptance and Commitment Therapy” (Kabul ve Kararlılık Terapisi) yöntemini önerdi. “Korkuyu bastırmak yerine kabul etmek gerekiyor” diyen Tarhan, özellikle çocukların ebeveynlerinin tepkilerine göre şekillendiğini vurguladı. Egzersizler arasında nefes ve kas gevşetme teknikleri, olumlu düşünce tekrarları ve zihinsel sığınak oluşturma yöntemleri bulunuyor.ÇOCUKLAR TRAVMAYI AİLELERİNİN TEPKİLERİNE GÖRE YAŞIYORÇocukların yaşadıkları korkuyu ifade edebilmeleri için güvenli ve açık bir iletişim ortamına ihtiyaçları olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, “Onlara büyük insan gibi davranmayın ama büyük insan gibi yaklaşın” diyerek ailelere önemli bir mesaj verdi. 0-6 yaş arası çocukların güven ve sevgiye, 6 yaş sonrası çocukların ise açıklamaya ve anlayışa ihtiyacı olduğunu hatırlattı.Ergenlik dönemindeki gençlerin yaşadıkları anlam sorgulamasının doğal olduğunu belirten Tarhan, ailelerin bu dönemde gençlere akıl vermek yerine onların fikirlerini sormaları gerektiğini vurguladı. “Sence ne yapabiliriz?” gibi sorularla aidiyet duygusunun artırılabileceğini söyledi. Gençlerin adalet ve güven beklentisinin yüksek olduğunu da ekleyen Tarhan, “Gençler kötü değil, sadece masumiyet arıyorlar. Onlara güven verirsek, büyük kısmı zaten çözülecek” dedi.
NARSİSTLER EN ÇOK KORKANLAR OLABİLİRDışarıdan güçlü görünen bazı kişilerin aslında en derin korkuları yaşayanlar olabileceğini söyleyen Prof. Dr. Tarhan, narsistik kişilik yapılarının bu gruba örnek olduğunu belirtti. “Kendilerini güçlü göstermek zorunda hissederler ama kriz anlarında en hızlı kaçanlar onlar olabilir” dedi.Türkiye’deki sosyal yapının ciddi bir çözülme süreci yaşadığını belirten Prof. Dr. Tarhan, aile yapısındaki değişim, gençlerin evlilikten uzaklaşması, yalnızlık ve ekonomik kaygıların toplumsal ruh sağlığını olumsuz etkilediğini belirtti. “Toplumun şu an birliğe ve ortak bir amaca ihtiyacı var” dedi.YENİ BİR VİZYON ŞART: UMUT KAYBEDİLMEMELİSon olarak Prof. Dr. Tarhan, Türkiye’nin geçmişte çok daha zor krizleri aştığını hatırlatarak, “Bu da geçer. Ancak birlikte bir hedef belirlemeden bu süreç kolay atlatılamaz. Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi ortak bir amaç etrafında birleşmeliyiz. Bu, toplumun ruhunu yeniden ayağa kaldırır” diyerek sözlerini tamamladı.