Enkazın arasında tanıklık etmek

Yer sarsıldığında ve binalar çöktüğünde, ilk müdahaleyi yapanlar genellikle kurtarma ekipleri, itfaiyeciler ve sağlık çalışanları olur. Ancak aralarında sessizce hareket eden bir başka grup daha vardır, foto muhabirleri. Onların görevi ilk yardımda bulunmak ya da acil yardım malzemesi taşımak değildir. Görevleri, anı belgelemek, felaketin ortasında kalanlara ses olmak ve dünyanın gözlerini bu acıya kapatmamasını sağlamaktır. Depremler sırasında bir foto muhabirin misyonu hem son derece önemli hem de derinlemesine karmaşıktır.
Her foto muhabirin özünde taşıdığı temel ilke tanıklık etmektir. Bir depremin ardından bu, yıkımın çarpıcı ve çoğu zaman yürek burkan gerçekliğini belgelemek anlamına gelir. Yıkılmış evleri, yerinden olmuş aileleri ve kaybın boyutlarını yansıtan kareler çekilir. Bu görüntüler felaketi sansasyonel hale getirmek için değil, gerçeği göstermek, uzaktaki insanların acılarını görünür kılmak içindir.
Fotoğraflar, kelimelerin ötesinde bir güce sahiptir. Enkazdan çıkarılan bir çocuğun tek bir görüntüsü, binlerce kelimeden daha fazla duygu ve aciliyet uyandırabilir. Deprem gibi afetlerin kaotik ortamında, fotoğraflar yasın, direnişin ve umudun evrensel dili haline gelir.
Depremler genellikle kırsal, unutulmuş veya marjinalleştirilmiş toplulukları etkiler. Bu yerlerde yaşayan insanların sesi çoğu zaman duyulmaz ya da önemsenmez. Foto muhabirleri, bu topluluklarla dünya arasındaki köprü görevi görür. Sadece yıkımı değil, o yıkımın içindeki insanları da belgelemek onların görevidir. Her kare, bir kişinin varlığının, acısının ve hayatta kalma mücadelesinin kanıtıdır.
Sorumluluk gerektiren böyle bir görevde foto muhabirleri, belgelenmesi gereken an ile sömürülme arasındaki ince çizgide yürür. Etik çalışma, empati, saygı ve gösterilen gerçeğin öznesinin onurunu koruma sorumluluğunu gerektirir.
Foto muhabirliği, insani yardımı harekete geçirmek açısından hayati bir rol oynar. Felaket bölgelerinden gelen güçlü görseller, çoğu zaman halkta ve uluslararası alanda hızlı bir tepki doğurur. Yardım kuruluşları, hasarın boyutunu değerlendirmek ve kampanyalar başlatmak için bu görsellere ihtiyaç duyar. Fotoğraflar sayesinde, pek çok kez yardım fonları artar, gönüllü ağları genişler.
Örneğin 2023’te Türkiye ve Suriye’yi etkileyen büyük depremlerden sonra, ulusal ve uluslararası ajanslar, bağımsız foto muhabirleri gazetelerin foto muhabirleri tarafından paylaşılan fotoğraflar hem ülkede hem de dünya çapında bir dayanışma dalgası başlattı. Yalnızca devletlerden değil, bireylerden de büyük destek geldi. Bu desteğin temelinde foto muhabirlerinin görsel tanıklığı yatıyordu. 
Bir başka önemli görev ise güç sahiplerini sorumlu tutmaktır. Depremler sırasında hükümetler hazırlık durumları, müdahale hızları ve uzun vadeli iyileştirme planlarıyla yakından izlenir. Foto muhabirleri, yardımın varlığını ya da yokluğunu belgeleyerek bu süreci görünür kılar. Sizlere yansıyan her fotoğrafta bu tür anlarda neye ihtiyaç duyulduğu rahatlıkla gözlemlenebilir.
Sokaklarda yatan insanlar, yardım alamayan köyler, öfkeli protestolar ya da dayanışma örnekleri; bunların hepsi tarihe kalacak belge niteliğindedir. Özellikle basın özgürlüğünün kısıtlı olduğu ülkelerde, bağımsız foto muhabirleri, gerçekleri gösterebilecek belki de tek kaynaktır.
Deprem bölgelerinde çalışmak, yalnızca fiziksel olarak tehlikeli değil, aynı zamanda psikolojik olarak yıpratıcıdır. Foto muhabirleri ölümle, acıyla ve yıkımla yüz yüze gelir. Kendi travmalarıyla başa çıkarken görevlerini sürdürmek zorundadırlar. Aynı zamanda her karede etik bir karar vermek zorundadırlar.
Ağlayan bir çocuğun fotoğrafı çekilmeli mi? Ölen bir kişinin yüzü gösterilmeli mi? Bu soruların kesin bir cevabı yoktur. Ancak bu sorular, her karede yeniden sorulmalı çünkü bir insanın onuru, hikâyeyi anlatma kadar önemlidir.
Sorumlu foto muhabirleri, mümkün olduğunca izin alarak çalışır, kimlikleri korumaya özen gösterir ve görüntülerde dramatik detaylar yerine bağlamı ve insan hikayesini ön plana çıkarır. Amaç şok etmek değil, anlayış ve empati uyandırmaktır.
Depremin hemen ardından acı öne çıksa da foto muhabirlerin bir diğer görevi de direnişi ve umudu anlatmaktır. Topluluklar yeniden inşa edilir, insanlar birbirine yardım eder, yıkıntıların içinde dayanışma doğar. Bu anlar da en az felaket anları kadar belgelidir.
Bir gönüllünün yemek dağıtması, bir doktorun hastaya yardım etmesi ya da yıkılmış bir sokakta gülümseyen bir çocuk… Bunlar, insanlığın en karanlık anlarında bile ışık taşıyabildiğini gösteren karelerdir.
Enkazın ve yıkımın ortasında, foto muhabirler dünyanın gözleri olur. Kaçmak yerine yaklaşırlar, korkmadan değil, birinin hikâyeyi anlatması gerektiğine inandıkları için. Çoğu zaman görünmez, teşekkürü bilinmeyen ve riskli bir görevdir bu. Ama onların yokluğunda, felaketlerin gerçek yüzü karanlıkta kalır.
Depremler sırasında bir foto muhabirin misyonu yalnızca fotoğraf çekmek değildir. Bu, hafızayı korumak, adaleti talep etmek, merhameti tetiklemek ve her yıkılmış duvarın arkasında bir insanın olduğunu hatırlatmaktır.