Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri Töreni’nde yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nin marifetin iltifata tabi olduğu anlayışıyla ihdas edildiğini söyledi.
Kültür-sanat faaliyetlerini, tüm kesimleriyle toplumu kaynaştıran, birleştiren, ortak hisler ve hedefler etrafında bütünleştiren bir çimento olarak gördüklerini ifade eden Erdoğan, böyle olduğu için de kendilerini dar bakış açılarıyla sınırlandırmadan, ülkenin tüm değerlerini kucaklamaya çalıştıklarını ifade etti.
Erdoğan, ilham kaynağını kendi toplumunda, kendi değerlerinde, kendi geçmişinde aramak yerine, gözü hep dışarıda olanlara diyecek bir şeylerinin olmadığını söyledi.
Batı karşısında mahcup, kendi toplumuna karşı mağrur bu kesimlerden objektif bir değerlendirme, milli bir duruş beklemediklerini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bununla birlikte şu gerçeğin de kabul edilmesi gerekir. Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en önemli demokrasi ve kalkınma atılımlarını hayata geçirirken, medeniyet ve tarih mirasına da en önemli yatırımları yaptığı dönemi hamdolsun bizimle yaşamıştır. Anadolu’nun tamamında, milattan önceki asırlardan başlayarak, bu topraklarda varlık göstermiş toplumların, devletlerin, medeniyetlerin hepsinin izlerini ortaya çıkarmanın ve yaşatmanın gayreti içinde olduk. Fikrine, zikrine, meşrebine bakmaksızın, kendini kültür ve sanatın hangi alanında olursa olsun ifade etmek isteyen herkesin önünü açtık. Bilhassa gençlerimizin, bize ne kadar farklı gelirse gelsin, bu yöndeki gayretlerini takdir ettik, teşvik ettik. Küreselleşen dünyanın, yerel renklerin ve üretimlerin üzerinde yükseldiği gerçeğini unutmadan, vatandaşlarımızın kendi toplumuyla birlikte tüm insanlığı kucaklama çabalarına destek verdik.”
“Kuşatıcı, özgürlükçü, daha liyakatli bir yaklaşım…”Cumhurbaşkanı Erdoğan, kültür, sanat ve akademi dünyasını tek tipleştiren, çoraklaştıran, baskı ve tahakküm altında tutan “ideolojik kabileler” gerçeğiyle bir an önce yüzleşilmesi gerektiğine inandığını dile getirdi.
İtalya’da 15’inci yüzyıldan kalma bir duvar yazısında, “Yapabilen istemiyor, isteyen yapamıyor, bilen yapmıyor, yapan bilmiyor ve dünya böylece kötüye gidiyor.” ifadelerinin yer aldığını anımsatan Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Evet, ülkemizdeki meselenin kökeninde, tam da burada ifade edilen kısırdöngü var. Siyasetten edebiyata, sanattan zanaata her alanda yapabilenin istemediği, bilenin yapmadığı, yapanın bilmediği garip bir tabloyla karşı karşıyayız. Gençlerimizin bu gidişatı değiştirmek için niyet sahibi olduğuna, ancak yeteri kadar gayret göstermediğine, yeteri kadar cesaret sergilemediğine üzülerek şahitlik ediyoruz. Önümüzdeki dönemde gençlerimizi bu doğrultuda harekete geçirmek için daha çok mekanizmayı devreye alacak, kendileriyle daha yakın mesai içinde olacağız. ‘Dar kadrocu’ ve hizipçi anlayışın yerini daha çoğulcu, daha kuşatıcı, daha özgürlükçü, daha liyakatli bir yaklaşım almadan hedeflerimize varamayız. Ülkemizin önündeki muazzam potansiyeli ancak bu şekilde, ideallerimiz doğrultusunda etkin bir şekilde harekete geçirebiliriz. Milletimiz tarih boyunca asırlarca tekrar tekrar başardığı bu dirilişi, inşallah bir kez daha tekrarlayacaktır.”
Kendi ülkesinin, kendi toplumunun derdiyle dertlendikleri için bu konuları gündeme getirdiklerini ama dünyanın düzeninde de aynı sorunun olduğunu ifade eden Erdoğan, bunun en bariz örneklerine, Gazze’de işlenen insanlık suçları karşısında sergilenen dehşet verici tavırlarda şahit olunduğunu vurguladı.
Erdoğan, şöyle konuştu:
“Gerçekten de yapabilecek olan Gazze’deki katliamı engellemiyor. Bunu samimiyetle yapmak isteyen ise böyle bir imkana sahip değil. Aslında herkes orada neler yaşandığını biliyor. Dünyanın anlı şanlı onca devlet yönetiminin, İsrail’in katliam ve hırsızlık üzerine kurulu bu vahşi saldırıları karşısında eli kolu bağlı halde durması, insanlık adına utanç verici bir durumdur. Tarih bu iğrenç tabloyu, buna yol açanları, buna göz yumanları, bunu meşrulaştırmaya çalışanları hak ettikleri şekilde yargılayacaktır. Biz, bu yargılamanın tarihe bırakılmadan hemen yapılması gerektiğine inanıyoruz. Başlattığımız girişimler, dünyada giderek daha güçlü destek buluyor. İnşallah 2024, zalimlerin hak ettikleri cezayı gördüğü, mazlumların yaralarının sarıldığı bir yıl olacaktır diye inanıyorum.”