Erzincan – İliç Altın Madeni felaketi

13 Şubat Türkiye için yeni bir felaket günü oldu. Ama unutulan, söylenmeyen bazı gerçekleri de kamuoyu gündemine taşıdı. Erzincan İliç’te altın madeni sahasında yaşanan toprak kayması ve toprak altında kalan işçilerimizin durumu tartışılmaya başlandı.Konu henüz güncelliğini kaybetmediğinden TBMM’nde Maden Kanunu’nda yapılacak yeni değişikliklerin görüşülmesinin yaşanan söz konusu göçük nedeniyle, ertelendiği ortaya çıktı.Enerji konusunda ilişkin 15 maddelik söz konusu torba yasa değişiklik teklifi, ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının kullanımına dair tartışmalı yeni düzenlemeler de içeriyor.Yedi ayrı kanunda değişiklik içeren yeni torba kanun, işletme şirketleri için yeni avantaj sağlamakla eleştiriliyor. Daha sonra görüşülecek torba kanun teklifinin kabul edilmesi halinde ;- Maden işletmek için Çevre Değerlendirme gibi raporlar gerekmeyecek. Şirketlere birden çok kaynak izni verilecek, şirketler lisanssız da üretim yapılabilecek. – Lisansı dolan tesisler farkı ödeyerek lisans alabilecek. Afet bölgesinde elektrik, kurulunun belirleyeceği şartlarla sağlanacak. Kamulaştırmada ödenen bedel düşecek.- Nükleer sızıntı halinde tesisi işletenin sorumluluğu olmayacak…Neden? Bu sorunun resmi cevabı henüz yok.İliç’te izin verilen altın arama bölgesi, Atatürk, Keban ve Karakaya barajlarını besleyen Fırat nehrinin bir kolu olan Karasu’ya çok yakın. Altını çıkartan ABD ve Kanada’lı şirketin bir de yerli bir ortağı var. Kamuoyunun çok iyi bildiği Çalık Grubu. Erzincan’ın İliç ilçesindeki ABD ve Kanada ve yerli şirketlerin işlettiği söz konusu altın madeninde 13 Şubat gecesi meydana gelen toprak kaymasında madende çalışan 9 vatandaşımız toprak altında kaldı. Bununla da sınırlı değil felaket. Ayrıca tonlarca yığılan yaprak, kat kat, eğimli, siyanürlü arındırma havuzlarındaki kayma yüzünden adeta su gibi aktı. 10 milyon metreküp olarak hesaplanan yığılmış toprağın saniyede 10 metre kaydığı açıklandı. Kayma alanının 300 dönümlük bir alana yayıldığı da belirtildi. Kayan yoprak siyanürlü, Yani zehirli.Felaketin pek açıklanmayan bir yönü de altın aramasında kullanılan siyanür borusunun patladığı ve kayan toprakla birlikte büyük miktarlarda siyanürün Fırat Nehri’ne karışacağı iddiaları.Türkiye’de siyanürle altın araması yapılıyor. Oysa 2000 yılında Çekoslovakya siyanürle altın aramayı yasakladı. 2002 yılında Almanya, 2009 yılında da Macaristan yasakladı. 2010 yılında Avrupa Birliği Komisyonu Avrupa topraklarında siyanürle altın madenciliğinin yasaklanmasını kabul etti.Ülkemizde bölge halkı ve konunun uzmanları, daha önce yaşadığımız Çernobil benzeri büyük bir çevre sorunuyla karşı karşıya kalacağımızdan endişe ediyorlar.İşin bir başka boyutu da çıkarılan altının durumu. Son dönemde madencilikle ilgili yapılan arama ve işlemlerden elde edilen 39 ton altının, 38 tonunu işletmeci yabancılar almış. Çıkartılan 39 ton altının 38 tonunu yabancılara vermek nasıl nir anlayıştır? Nasıl bir anlaşmadır ? Böyle bir anlaşma ancak bir müstemleke ülkesinde görülebilir.Son döneminde milli kaynaklarına sahip çıkmamakla eleştirdiğimiz Osmanlı Devletimizde bile altın çıkartan şirketler çıkarttıkları altının yüzde 75’ini alabiliyormuş. Bugün ise çıkartılan altının yüzde 98’ini çıkartan yabancılar alıyor. “Biz çıkaramıyoruz, çıkaran daha çok alıyor, bize bu kadar düşüyor. Hiç çıkarılmasın mı?” yaklaşımı bizce yanlış. Evet biz çıkaramıyorsak hiç çıkarılmasın!Stratejik öneme sahip altın gibi madenler yabancı şirketler tarafından bu şarlarla çıkarılmasın..Madenler ham madde olarak yurt dışına satılmamalı. Çıkaramayacağımız madenlerimiz çıkarılmasın gelecek kuşaklara kalsın…Yaşanan İliç faciası hem çevre tahribatının bir uyarısı, hem de liyakat ve hukuku dikkate almayan günü kurtarmaya bakan, eleştirilere kulak tıkayan keyfi bir yönetim anlayışının sonucudur kanaatimizce.Artık milletimizin uyanması, yanlışları görmesi, yanlış yapanlara gereken tepkiyi göstermesi gerekir. Yoksa birkaç gün sonra hayatını kaybeden vatandaşlarımızı da, yaşanan felaketi de unutur, hiçbir şey olmamış, olmayacakmış gibi yaşamaya devam ederiz…Fıkra bu ya, bir gün marabalarından biri cesaret göstererek ağa’ya sormuş: Ağam, demiş, sizin ağalığınız ne zaman bitecek?Ağa, marabaya bakmış ve şöyle cevap vermiş: Benim ağalığım sizin (…) sessizliğiniz sürdüğü sürece devam edecek.