Enflasyon, toplumun tüm kesimlerini farklı farklı vuruyor. Zengin, enflasyondan hemen hemen hiç etkilenmezken belli bir ücretle çalışanlar, emekliler toplumun en yoksul kesimini oluşturan yüzde 20’lik kesim çok daha ağır hissediyor.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun Araştırma Servisi, (DİSK-AR) her ay düzenli bir şekilde bu kesimlerin enflasyonu hangi ağırlıkta hissettiğini tespit ediyor. Bu tespitleri yaparken de Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerini kullanıyor.
Vatandaş özellikle “Yoksul, emekli ve dar gelirli vatandaş enflasyonu çok daha ağır bir şekilde hissediyor” dedikya şimdi buna ilişkin verilere yer verelim yazımızda.
DİSK-AR’a göre, TÜİK’in yüzde 61.52 olarak açıkladığı tüketici enflasyonu gıda ürünlerinde yüzde 75.1 olarak gerçekleşmiş. Emekliler, gıda enflasyonunu yüzde 92.3, en yoksul yüzde 20’lik kesim ise yüzde 118 olarak hissetmiş. Son aylarda sendilkaların, bazı sivil toplum kuruluşlarının yaptığı açlık sınırı rakamanın astronomik önlenemez yükselişi sanıyorum daha uzun bir süre böyle devam edecek.
Gazeteci kardeşim Erdoğan Süzer de buna benzer bir haber yapmış gazetesinde. Süzer’in hesaplarına göre, Temmuz ayında 22 bin lira olan memur maaşının alım gücü ENAG’ın verilerine göre, 16 bin 852 liraya, 11 bin 402 liralık asgari ücretin alım gücü ise 8 bin 732 liraya düşmüş. ENAG’ın verilerine göre 7 bin 500 lira olan en düşük emekli maaşının alım gücü de 3 bin 840 liraya gerilemiş.
TÜİK’e göre, temmuzdan bu yana geçen üç aylık sürede ücretlerdeki kayıp yüzde 25.11, ENAG’a göre de yüzde 30.57 seviyesine ulaşmış durumda.
Durum; üç aylık dönemi açıklıyor. Yani Temmuz’da yapılan ara zam ve maaş artışları döneminden bu yanaki gelişmeleri gösteriyor.
Aynı hesaplamayı yılbaşından bu yana kapsayan süreyi göz önüne alarak yaptığımızda maaşlar TÜİK’in verilerine göre yüzde 50, ENAG’ın verilerine göre de yüzde 95 oranında erimiş vaziyette.
İşte asıl sorun burada yatıyor. Devlet maaşlara isterse yüzde 100, hatta hatta yüzde 200 oranında zam yapsın, fiyatlardaki tırmanışı dururamadığımız sürece yapılan maaş artışlarının bir anlamı kalmıyor. Hesap ortada, temmuzdan bu yana erime TÜİK’e göre yüzde 25.11, ENAG’a göre de yüzde 30.57 gibi yüksek oranlara ulaşmış.
Bunun içinde diğer temel ihtiyaç ürünlerine gelen son zamlar yok. Döviz fiyatlarını “hiç olmazsa” bir parça sabit tutabilmek için arka kapı satışlarının sürdüğüne ilişkin haberler gazete sayfalarında yer alıyor. Hükümet ve ekonomi kurmayları çarkları çevirebilmek için yoğun bir çaba içinde ama dengeler o kadar büyük bozuldu ki, bugünden yarına tekrar dengeye getirmek çok güç.
En basit örneği, Merkez Bankası’nın politika faizinde yaptıklarına bir bakın. Gözleri ışıldayan bakanımızın yüzde onların altına düşürdüğü politika faizi şimdi yüzde 30’lar düzeyine çıkarıldı. Bu kadar büyük değişimi en sağlıklı ekonomide bile yapamazsınız. Çünkü her şey alt-üst olur. Bizde ise alt-üst olmuş ekonomiyi hali yoluna koymak için yapıyoruz. Sadece bu kısa dönemde Merkez Bankası kaynaklarından milyarlarca doları adeta yaktık. Sonuç, an itibariyle tam bir hüsran.
Yine bir örnek daha verelim. Kur Korumalı Mevduat adı altında bir banka hesabı uygulamaya konuldu. Yıllar yıllar önce denenmiş ve ülkenin başına tam bir bela olan uygulama bir yenilikmiş gibi tekrar piyasaya sürüldü. Hesapta vatandaş elindeki dövizi bankaya getirecek, karşılığında lira cinsinden hesap açtıracaktı. Kur farkından doğacak olan zararını da Merkez Bankası ödeyecekti. Şimdi apar topar bundan da vazgeçildi. Bankalara KKM hesabı açmamaları, mevcut hesapları da mevduat hesabına çevirmeleri istendi. Ortaya çıkan milyarlarca liralık zarar, gözleri ışıltılı bakanımızdan miras kaldı.
Bunlara benzer onlarca örneği alt alta sıralamak mümkün. Ama neye yarayacak ki; “Bugün şartlar bunu gerektiriyor, yarın bakalım önümüze ne getirecek” mantığıyla ekonomi yönetilmeye kalkışılırsa işte bunca olumsuz sonuç ortaya çıkar.
Elinizde yeterli kaynak kalmadığı için, almak istediğiniz ekonomik tedbirleri alamazsınız, hem vatandaşınız perişan olur, hem de siz başarısız olursunuz.
İçinden geçmekte olduğumuz sürece, öyle bir kaç senede gelmedik. Bu sürecin temeli 2018 yılına kadar gidiyor. Yani o tarihte başlayan ekonomik dengelerin bozulması günümüze kadar geldi. Şimdi yeni bir bakan ve yeni bir Merkez Bankası başkanımız var. Kendilerine tanınan opsiyon yıl sonuna kadar. Yıl sonunda ne kadar başarılı olduklarına bakılacak ve alacakları notla ya yola devam edecekler ya da yeni bir arayış başlayacak. Yeni ekonomi kadrosunun tüm planı vatandaşlardan toplanacak, başta vergi olmak üzere diğer kaynaklara göre organize edilmiş durumda. Vatandaşlardan kısabildiğin kadar kıs, onlara olmayan paralarıyla tasarruf yaptır, onları dört duvar arasında yaşamaya mahkum et. Böylece onlar verdiklerimizle geçim etsinler, tüketim de kısıldığı için enflasyon düşüş trendine girsin.
Bu olabilir mi, ya da ne kadar başarılı olabilir bunu zaman içinde göreceğiz.
Oysa kural belli; daha çok üret, daha çok ihracat gerçekleştir, daha çok istihdam gerçekleştir. İçine düştüğümüz fasit daireden ancak böyle çıkabiliriz.