Faaliyete geçtiği 2008 yılından bu yana birbiri ardına ortaya çıkan çevresel felaketlerle sık sık gündeme gelen İliç Çöpler Kompleks Maden İşletmesinde meydana gelen facia “geliyorum diyen bir felaketin” habercisiydi. Beklenen oldu ve milyonlarca ton zehirli toprak yerinden koparak büyük bir çevresel felakete neden oldu. Toprak kaymasının altında kalan dokuz işçiyi de sağ olarak kurtarmak için adeta zamana karşı bir yarış veriliyor. Başından bu yana çevre halkının ve çevreci kuruluşların tepkisini çeken bu maden ocağı, hatırlayacaksınız siyanür sızıntısı nedeniyle üç ay kapatılmıştı. Ancak aradan geçen süre içinde 2021 yılında kapasite atışı ve ek tesisler yapmasına ilişkin proje, ÇED Raporu doğrultusunda onaylanmıştı. Bu büyük faciaya neden olan madencilik işletmesinin yüzde 80’i Kanadalı, yüzde 20’si de bir Türk şirketine ait. Fırat Nehri’ne doğru, madene kuş uçuşu 300 metre mesafede kayan devasa toprak yığını, siyanür ve sülfürik asit ile işlem görmüş malzemeleri içerdiğine dair açıklamalar, yaşanan felaketin boyutlarını bir başka boyuta taşıdı. Uzmanlar, bu yığınların nehire ulaşması halinde insanların ve hayvanların zehirleme riski ortaya çıkacağı için önlem alınması konusunda uyarılarda bulunuyorlar.Konu gerçekten çok önemli. Siyanür ve sülfirik asit sızıntısı, Fırat nehrine karıştığı anda, çevredeki tüm yerleşim yerleri ve burada yaşayanlar bir felaketle karşı karşıya kalacaklar. Bölgede uzun yıllar boyunca ne tarım ne de hayvancılık yapılabilecektir. Nitekim, yaşanan maden kazaları sonrasında 2010 yılında Avrupa Birliğine üye ülkelerde ve diğer gelişmiş ülkelerde böyle vahşi madencilik yasaklanmış.İliç’te ki gelişmeleri yakından takip edeceğiz elbette. Söz konusu işletmeye tanınan ayrıcalıkları, getirilen vergi aflarını, affedilen cezaları zamanı geldikçe sizlere aktaracağız. Ancak durumun biraz daha netleşmesi gerekiyor. Biz burada ne tür madencilik yapıldığını sizlerle paylaşalım. Altın madeninin çıkarılması, altının bulunduğu kaynak türüne göre değişiklik gösteriyor. Genel olarak iki tür kaynağın varlığı biliniyor. Birincil kaynaklar, altının doğrudan kaya içinde bulunduğu yerler olurken, ikincil kaynakları ise, altının erozyon sonucunda taşındığı ve biriktirildiği yerler oluşturuyor.İliç’te bu birincil kaynak sınıfına giriyor. Birincil kaynaklardan altın çıkarmak için, öncelikle kaya parçalarının kırılması gerekiyor. Bu işlem için patlayıcılar, delme makineleri veya hidrolik kırıcılar kullanılıyor. Kırılan kaya parçaları, öğütme işlemine tabi tutuluyor. Böylece, kaya parçalarını daha küçük boyutlara indirerek altının ayrıştırılması kolaylaştırılıyor.Öğütülen kaya parçalarından altını ayrıştırmak için ise, genellikle siyanür kullanılıyor. Siyanür; kayaların içinde gözle görülemeyecek kadar küçük altın zerreciklerini çözerek katı haldeki altının sıvı hale getirilmesini sağlıyor. Siyanür ile altını ayrıştırmanın en yaygın yöntemi, yıkama yöntemi olarak biliniyor. Bu yöntemde, öğütülen kaya parçaları büyük havuzlara konuyor ve üzerine sodyum siyanür çözeltisi dökülüyor. Sodyum siyanür, hafif oksitleyici bir ortam etkisinde altın taneciklerini çözeltiye alıyor. Yüklü çözeltiden altını elde etmek için ise, karbon adsorpsiyonu veya çinko presipitasyonu gibi yöntemler kullanılıyor. Karbon adsorpsiyonunda, yüklü çözelti aktif karbon tanklarından geçiriliyor ve karbon üzerine adsorbe olan altın toplanıyor. Elde edilen altın, daha sonra eritilerek külçe haline getiriliyor ve bu külçe altın, saflaştırma işlemine tabi tutuluyor. Dikkat ederseniz, buraya kadar sizlere birçok kimyasaldan bahsettik. Bunların tamamı zehirli maddeler. Yani insan ve diğer canlıların hayatını tehdit eden maddeler. Bunların başında da siyanür geliyor. Altını ayrıştırılan toprak açık alanlarda depolanıyor. Yani tüm doğa olaylarına açık vaziyette tutuluyor. Yağan yağmur, yağan kar bu toprağın içindeki zehirli maddeleri sızdırarak çevrede geniş bir alanı etkiliyor. Ayrıca, buharlaşma nedeniyle de havaya karışıyor.Siyanür, hem insan sağlığı hem de çevre için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Siyanür, kanda geri dönüşümsüz bir şekilde bağlanarak etkinlik gösteriyor. Bu özelliği kanın dokulara oksijen sağlayamaması sonucu şok ve ölüme neden oluyor.Siyanür aynı zamanda çevre için de zararlı. Siyanür, sucul canlılar için zehirlidir ve balık ölümlerine neden oluyor. Siyanür, toprakta da bitki büyümesini engelleyip, toprak mikro organizmalarını öldürüyor. Siyanürlü maden işletmeleri 8-16 yıl gibi kısa sürelerde kısıtlı bir istihdam yaratıyor. Ancak böyle bir kaza sorumlu işletmeler tarafından karşılanmayacak kadar büyük, sınır ötesi yıkımlara neden olabiliyor. Geçtiğimiz 25 yıl boyunca gelişen tüm teknolojik yenilikler uygulanmasına rağmen dünya genelinde 30’dan fazla atık maden barajı kazası yaşanmış. Yani, biz bu işi bilimsel yapıyoruz demenin, laftan öte bir anlamı yok.
Recent Comments
Görüntülenecek bir yorum yok.