Konu buyken ben de sizlere bugün Hayırsızada Sürgünü’nden bahsetmek istiyorum.
Hayırsızada Sürgünü, 1910 yılında İstanbul’da yaşayan 80 binden fazla sokak köpeğinin toplu bir şekilde İstanbul açıklarında bulunan Sivriada’ya gönderilmesi olayıdır. Adaya bırakılan köpeklerin tamamı açlıktan veya birbirlerini yiyerek ölmüştür.
O dönem Avrupa’daki devletlerin köpekleri toplayarak “köpeksiz sokaklar” oluşturmalarını örnek alan 2. Mahmut hükûmeti aynı uygulamayı İstanbul’da da faaliyete geçmesi konusunda karar verir. İstanbul’da gece saatlerinde gezen bir İngiliz vatandaşının sokak köpekleri tarafından saldırıya uğraması sonucunda İngiltere hükûmetinden ültimatom alan 2. Mahmut yönetimi, aniden çıkartmış olduğu kararla kentteki bütün köpeklerin Sivriada’ya sürgün edilmesini emreder. Halkın köpeklerin gönderilmesine tepki göstermesi sonucunda üzerlerinde kamuoyu baskısı olan Hükûmet, vermiş olduğu kararla köpeklerin tekrardan şehre geri getirilmesini emretmiştir.
Sultan Abdülaziz döneminde sokak köpeklerinin tekrardan toplanarak Sivriada’ya sürülmesine yönelik karar verilmiş ve köpekler toplanarak adaya gönderilmiştir. Bu olaydan sonra İstanbul’da büyük bir yangın çıkmış halk bunu köpeklerin laneti olarak değerlendirerek Hükûmet’e tepki göstermeye başlamıştır. Bunun üzerine Padişah kanunu geri çekerek köpeklerin tekrardan şehre geri dönmesini sağlamıştır.
İttihat ve Terakki Hükûmeti, modernleşme hareketleri kapsamında İstanbul’daki köpeklerden kurtulmanın yolunu tekrardan aramaya başlamış ve Avrupa’da gelişmekte olan kozmetik sanayisinde kullanılmaları açısından Fransız şirketlerle çeşitli anlaşmalar imzalansa bile halkın tepkisiyle karşılaşılacağı düşünülerek bu plandan vazgeçilmiştir. Bunun üzerine İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Suphi Bey, şehirdeki 80 bin köpeğin hızlı bir şekilde toplatılmasına karar vermiş ve köpekleri Marmara Denizi’ndeki Sivriada’ya naklederek ölüme terk etmiştir.
Köpeklerin adaya sürgün edilmesinden iki yıl sonra Marmara Denizi’nde şiddetli bir deprem meydana gelmiş, İstanbul ve Tekirdağ gibi çevre illerde ciddi zarara neden olmuştur. Aynı yıl başlayan Balkan Savaşları’yla Osmanlı’nın Balkanlar’daki en büyük toprak kaybını yaşamıştır. Halk ise başlarına gelmiş olan bu iki felaketin adaya sürülen köpeklerin ahı olmasına bağlayarak adayı Hayırsızada olarak isimlendirmeye başlamıştır.
2012 yılında adada hayatını kaybeden köpekleri anmak amacıyla Sivriada’ya anıt dikilmiştir.
Tarihte daha bunun gibi birçok örnek var. Hayvanlar hayatın ve doğanın bir parçası. İnsanlar olarak onlara kendi yaşam alanlarını bırakmadığımız için şehrin ortasında yaşamaları kadar da normal bir durum yok. En büyük eksiğimiz ise onları kısırlaştırıp tekrar sokaklara salmayı becerememiş olmamız. O yüzden bu kadar çoklar ve aç kaldıkları için de kimi zaman saldırgan olabiliyorlar. Onları gaddarca öldürmek yerine kısırlaştırarak popülasyonunu kontrol altına alabiliriz. Aksi takdirde tarihteki örneklerin başımıza gelmesi kaçınılmaz olacaktır.