İkinci yüzyılda Cumhuriyetimizin daha çok çaba harcayacağı ve dikkat göstereceği konu demokrasimiz olacak. Daha demokratik bir Cumhuriyeti oluşturmak zorundayız. İfade hürriyeti, rekabete dayalı teşebbüs hürriyeti ve demokratik hakları kullanabilme hürriyetinin tam anlamıyla gerçekleşeceği bir demokrasimiz olmalı. Cumhuriyet değerlerini çağın gerekleriyle buluşturup ilerlemeyi hedefleyenler yeni yüz yılda daha demokratik bir Türkiye’de yaşamalı.
Nasıl olacak bilmiyorum ama, hayatın her alanında yaşanan değişiklikleri kucaklayan, yön veren yeni söylemlerle Cumhuriyetin ikinci yüzyılının rotasını biz Milliyetçiler çizmeliyiz. Demokratik bir Cumhuriyet oluşturmalıyız. Cumhuriyetimizin tam demokratik olması için şu 5 kriter hayata tam olarak geçmeli:
1-Millet egemenliği,
2-Kuvvetler ayırımı,
3-Hür,demokratik ve adil seçimler,
4-Hukukun üstünlüğü,
5-Temel insan haklarına saygı.
Bunların yanında katılımcı demokrasi ile seçimlerden sonra da halkımız çeşitli sivil toplum örgütleriyle iktidarı denetlemeyi ve etkilemeyi sürdürebilmeli. Zira seçimlerde kral seçmiyoruz. Seçimlerden sonra her şeyi ona bırakmak doğru değil.
Bir de bölücülük dışında her fikir ve her görüşün örgütlenmesinin önü açılmalı. Yoksa çok sesliliği yakalamak mümkün olmaz . Meclisimizin etkin ve çok sesli olması, iktidarın karşısında onu denetleyen etkili bir muhalefetin de bulunması gerekiyor. Bütün ülkelerde bir iktidar vardır, ama muhalefet sadece demokratik ülkelerde vardır. Muhalefet etkin olmalı. Engellenmemeli.
Türkiye, 20. yüzyılın ikinci yarısına çok partili sistemle girdi, dünya devletleri arasında saygın bir yeri de oldu. Parlamentoda birden fazla partinin olması çok partili sisteme geçiş için çok önemli bir başlangıçtı. Ama yeterli olmadı, olmuyor. Bunu bugün daha iyi görüyoruz.
Aslında Türk halkı, 20. Yüzyıl boyunca, demokrasinin dışına çıkan her adımın karşısında oldu. İktidarda olsun muhalefette olsun varlığını Cumhuriyet değerlerinin korunmasına, geliştirilmesine ve bugüne taşınmasına adadı. Şimdi sırada Cumhuriyeti ikinci yüzyıla hazırlama çabaları var. Türkiye’nin demokrasi ve özgürlükler alanında yeni büyük atılımlara ihtiyacı var. Ekonomiden hukuka, toplumsal barıştan diplomasiye kadar yaşadığımız bütün sorunların kökeninde demokrasi ve özgürlüklerdeki eksiklerimiz var.
İbn-i Haldun’un ve Napolyon’un aynı anlamdaki farklı sözleri dünyanın her köşesi için geçerlidir: Coğrafya ülkelerin kaderidir. Bir ülkenin kaderini coğrafyası belirler.
Ancak şunu da unutmamak gerekir: Ülkeler de coğrafyalarının kaderini etkiler. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş günlerinden itibaren coğrafyasının kaderini etkiledi desek yanlış bir şey söylemiş olmayız. 100 yıl önce sömürü planlarını Orta Doğu’da gereçekleştiremeyenlerin bugünkü çabalarının sebebi bu etki değil midir?
Bugün de hem içimizde hem çevremizde çözüm bekleyen pek çok sorun var. Türkiye bu sorunlara, içinde fırsatları da barındıran yoğun çalışma ve sorumluluk alanları gözüyle bakmalı.
Bunun için öncelikle çağın değiştiğini, soğuk savaşın bitmesiyle, çevremizdeki coğrafyanın da bundan birinci derecede etkilendiğini görmek, buna göre çözümler üretmek gerekir. Bunun için de orta ve uzun vadeli stratejik planlar yapmak gerekir. Siz plan yapmazsanız, başkaları yapar, yapıyor; ve siz o planların parçası olursunuz. Başkalarının yaptığı plan da elbette bizim için değil, kendisi için olacaktır. O plana teslim olduktan sonra başkalarına kızmanın, bütün kötülükleri onlarda aramanın da bir anlamı yoktur.
Türkiye’nin çizeceği ikinci yüzyıl ufku Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Karadeniz’den Asya’ya çevresindeki ülkeleri de olumlu yönde etkileyecektir. (Devam edecek)