Başkent Üniversitesi kampüsünde kısa ama etkili bir sohbet, iklim değişikliğine dair farkındalığımı derinleştirdi. Prof. Dr. Şermin Tağıl’ın birkaç dakikalık anlatımı, aslında hepimizin hayatını ilgilendiren büyük bir gerçeği yeniden gözler önüne serdi.
Geçtiğimiz günlerde Başkent Üniversitesi’nde, değerli akademisyen Prof. Dr. Şermin Tağıl ile kısa süreli de olsa sohbet etme fırsatım oldu. “Ayaküstü” dediğimiz türden, hızlı bir sohbetti belki ama içerik olarak oldukça derindi. Bu kısa buluşma, iklim değişikliği konusundaki farkındalığımı ciddi anlamda artırdı. Duyduklarım, yalnızca bilgimi değil, endişemi de büyüttü. Ve düşündüm: Bu mesele artık sadece akademik bir tartışma konusu değil, hepimizin hayatını doğrudan etkileyen bir gerçek.
Son yıllarda iklim değişikliğinin Türkiye’deki etkilerini en çok hisseden kesimlerin başında çiftçiler geliyor. Yağış miktarı her geçen yıl azalıyor, sıcaklıklar ise artıyor. Prof. Dr. Şermin Tağıl’dan öğrendiğim en çarpıcı bilgilerden biri; 1950’lerden bu yana kara yüzeyi sıcaklıklarının zirveye ulaştığı oldu. Ve yalnızca kara değil… Deniz yüzeyi sıcaklıkları da hızla yükseliyor. Bu tablo, önümüzdeki yılların çok daha zorlu geçeceğini gösteriyor. Azalan su kaynakları, artan sıcaklıklar… Kısacası, bu yeni düzene uyum sağlamayı öğrenmek zorundayız.
Küresel sıcaklık artışı, insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir hızla gerçekleşiyor. Bu değişim yalnızca kutupları ya da okyanusları değil, ülkemizi de doğrudan etkiliyor. Mevsimler kayıyor, sıcaklıklar ve yağışlar aşırı uçlara savruluyor. Bir gün donuyoruz, ertesi gün kavruluyoruz. Bu karmaşa, iklim krizinin artık teorik değil, yaşamsal bir tehdit olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
İklim değişikliğinin sonuçları büyük olacak, hem de çok büyük. Prof. Dr. Şermin Tağıl’ın aktardığına göre, sıcaklıkların artması ve ekstrem hava olaylarının sıklaşması, artık “istisna” değil, “yeni normal”. Özellikle şiddetli yağışlar son yıllarda artmış durumda ve bu yağışlar ciddi can ve mal kayıplarına yol açıyor. Şehir selleri, altyapıyı tehdit ediyor. Barajlardaki su seviyesi düşüyor. Doğa, artık eski dengede değil.
Ve bu sadece bir başlangıç… Yangınlar, küresel ısınmanın ekosistemlere verdiği zararın en belirgin göstergesi haline geldi. Kuraklık ise her geçen yıl daha geniş bir coğrafyayı etkisi altına alıyor. Bu sadece tarımı ve doğal yaşamı değil; aynı zamanda ekonomiyi, toplumsal yapıyı ve günlük hayatı da tehdit ediyor.
Görünen o ki meteorolojik kaynaklı afetlerin arttığı, hatta olağanlaştığı bir çağın içindeyiz. Bu gerçeği kabullenmek zorundayız. Artık mesele, yalnızca hava durumunu takip etmek değil; o havanın neden ve nasıl değiştiğini anlamak. Ve ona göre yaşamak, üretmek, yönetmek…
Peki, çözüm nerede?
Prof. Dr. Şermin Tağıl’a göre çözüm, farkındalıkta.
İklim değişikliği yalnızca bilim insanlarının değil, toplumun her bireyinin sorunu. Akademik raporların halkla buluşması, medyanın bu meseleye daha çok yer ayırması, bireylerin bilinçlenmesi hayati önem taşıyor. Çünkü bu krizle mücadele, ancak kolektif bir bilinçle mümkün.
Bu kısa ama yoğun sohbetin ardından şunu çok net anladım:
İklim değişikliği, artık sadece uzmanların masasında konuşulan bir konu değil.
Bu, hepimizin yaşam alanı.
Ve onu korumak, hepimizin görevi.
