“İş yerleri çalışana yalnız hissettiriyor”

Prof. Dr. Barış Erdoğan, yaklaşık 1 milyon kişinin katıldığı halk oylamasında “2024 Yılının Kelimesi” seçilen “kalabalık yalnızlık” kavramını değerlendirdi. Yalnızlığın hissedildiği en önemli mekanlardan birinin de iş yerleri olduğunu söyleyen Erdoğan, “Yüksek rekabetçi ortam ve tempoda çalışanlar kendilerini diğer çalışanların arasında yalnız hissediyorlar.” dedi. 2024 Yılının Kelimesi seçilen “kalabalık yalnızlık” ifadesini Prof. Dr. Barış Erdoğan değerlendirdi. Çeşitli önerilerde de bulunan Erdoğan aile içinde ‘ekransız akşam yemeği’ kuralı getirilebileceğini ifade ederek, “Sevdiklerimizle daha çok yüz yüze sohbet edebiliriz.” dedi.Modern zamanı ‘insanlık tarihinde bireylerin hiç olmadıkları kadar geniş insan çevreleriyle etkileşim içinde olduğu ama aynı zamanda bir o kadar da kendilerini bu kalabalıklar içinde yalnız hissettiği bir dönem’ olarak tanımlayan Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Türk Dil Kurumumun yılın kelimesi ilan ettiği ‘Kalabalık yalnızlık’ kavramı da tam bu durumu açıklıyor. Çağdaş insan dijital ya da fiziksel anlamda kalabalıkların parçası olsa da her geçen gün daha fazla içsel bir kopukluk ve yalıtılmışlık hissiyle yaşıyor. Günümüzün büyük şehirlerinde yüksek nüfus, hızlı yaşam temposu, geleneksel mahalle ve komşuluk ilişkilerinin zayıflaması insanların birbirine yabancılaşmasına yol açtı. Aynı apartmanda, hatta aynı evde fiziksel olarak birbirine yakın bireyler arasında bile duygusal mesafeler büyüyor. Üstelik sosyal medya üzerinden yüzlerce ‘arkadaş’ a sahip olmak, her zaman derin bir paylaşıma karşılık gelmiyor; aksine çoğunlukla bu etkileşimler yüzeysel ve ‘zayıf’ bağlar ağına dönüşüyor. Bize ne güvence veriyor ne de bir sıcaklık.” diye konuştu.“KOPUKLUK DİJİTAL DÜNYADA DA AYNI PARADOKSU TEKRARLIYOR”Sanal ortamdaki bu ‘zayıf’ bağların derinlikten yoksun olduğunu çarpıcı biçimde gösteren olaylardan birinin 2010 yılında yaşandığını anlatan Prof. Dr. Barış Erdoğan, “42 yaşındaki İngiliz bir kadın, Noel gecesi Facebook’taki 1082 arkadaşına ‘Bütün ilaçlarımı aldım, birazdan öleceğim, herkese elveda’ mesajını gönderdi. Mesajı gören hiçbir arkadaşı ne onun evine gitmiş ne de acil servisi aramıştı; bunun yerine 148 yorum yazarak durumu uzaktan ve çoğu kez yargılayıcı, alaycı ya da merak giderici şekilde tartışmışlardı. Bu trajik örnek, sosyal medya üzerinden kurulan onca ‘arkadaşlığın’ gerçek bir yardım, ilgi veya dayanışma arayışında ne denli yetersiz kalabileceğini gözler önüne seriyor. Fiziksel kalabalıklar içinde yaşanan kopukluk durumu, dijital dünyada da aynı paradoksu tekrarlıyor: Bağlantıların sayısı artarken ilişkilerin niteliği zayıflıyor. Diğerleri tarafından ‘anlaşılma’ ve ‘ait olma’ ihtiyaçlarımız karşılanamadıkça kendimizi kalabalıklar içinde yalnız hissediyoruz.” dedi.Kalabalıklar içinde yalnız hissetmemek için bireysel çaba kadar yapısal değişikliklere ve politikalara yön verecek kamu idaresinin desteğine ihtiyaç olduğunu da dile getiren Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bireysel olarak aile içinde ‘ekransız akşam yemeği’ kuralı getirebiliriz, sevdiklerimizle daha çok yüz yüze sohbet edebiliriz. Arkadaşlarımızla düzenli olarak küçük buluşmalar ayarlamak, beraber yürüyüş yapmak, kitap kulüpleri gibi etkinliklere katılmak da yalnızlık duygusuna karşı iyi gelebilir. Ama ne yazık ki tüm bunlar yalnızlık duygusunu tamamen bitirmeye yetmez. Çünkü sorunun kökünde bazı yapısal meseleler var ve bunları aşmak için devletin, yerel yönetimlerin ve kurumların ciddi adımlar atması şart.” şeklinde konuştu.
“UZAKTAN ÇALIŞMA KALABALIK YALNIZLIK DUYGUSUNU ARTIRDI”Yalnızlığın hissedildiği en önemli mekanlardan birinin de iş yerleri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:“Yüksek rekabetçi ortam ve tempoda çalışanlar kendilerini diğer çalışanların arasında yalnız hissediyorlar. İş yerlerinde çalışanların birbirini tanıyabileceği atölyeler, takım çalışmaları ve sosyal etkinlikler düzenlense ‘sabah gel, akşam çık’ döngüsü biraz kırılır. Uzaktan çalışma kalabalık yalnızlık duygusunu artırdı. Özellikle uzaktan ya da hibrit çalışanlar için düzenli yüz yüze toplantılar, ‘ekibin bir parçasıyım’ hissini güçlendirir.Gönüllülük ve dayanışma projelerini de unutmamak lâzım. Sosyal yardımlaşma kuruluşlarına katılan, bir sivil toplum inisiyatifinde aktif görev alan kişi hem topluma faydalı olur hem de benzer değerleri paylaşan insanlarla tanışarak daha derin ve anlamlı bağlar kurar. Bu kültürü okul çağlarından itibaren çocuklarımıza kazandırmamız gerekir. Özetle devlet kurumlarından sosyal medyaya, belediyelerden iş yerlerine kadar tüm kurumların elini taşın altına koyması şart.”