Uluslararası Lahey Adalet Divanı’nın İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarından sonra aldığı karar Türk ve dünya kamuoyunda ses getirdi. Emekli Büyükelçi Onur Öymen, Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı kararın herhangi bir siyasi çevrenin ürünü olarak değerlendirilmesinin ötesinde bir içerikte olduğunu belirterek, “Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı karar soykırım demiyor ama gerekli tedbirler alınmadığı takdirde soykırım olarak da yaşananların nitelendirebileceğini uluslararası hukuk açısından ifade ediyor. Bu anlamda alınan kararı herhangi bir siyasi çevreninin ürünü olarak görmek yetersiz kalacaktır. Bu karar Ateşkes istemeyenler için de ciddi bir anlam taşıyor. Bu karar İsrail’i himaye etmek isteyenlere yönelik bir karar niteliği de taşımaktadır bir boyutuyla. İsrail’in ise kolay kolay hazmedemeyeceği bir karar olduğunu söylemek gerçekçi olacaktır” dedi.
Uluslararası Lahey Adalet Divanı’nın aldığı kararın içinde önemli ifadeler olduğuna dikkat çeken Öymen, şunları söyledi:
“Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı karar gerçekten enteresan bir karar. Kararı okuduğunuz zaman İsrail’e yönelik doğrudan bir soykırım suçlaması olduğunu söylemek ilk etapta elbette mümkün değil ama kararın metnindeki ifadeler dikkat çekici. Bu yönüyle enteresan bir karar. İsrail’e yönelik soykırım iddiası konusunda ciddi uyarılar taşıdığı ifade edilebilir. Kararda gerekli tedbirler alınmadığı takdirde soykırım iddialarına yönelik ciddi bir kararın da alınabileceğini görüyoruz. Karar bunu söylüyor. Bu açıdan son dönemde yaşananları dikkate aldığınızda İsrail’in kararı ciddiyetle ele alması gerektiği görülüyor.”
Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı kararın sadece İsrail ile sınırlı olmadığını da belirten Öymen, “Bu karar aynı zamanda Gazze’ye yönelik operasyonlar başladığı andan bu yana İsrail’i uyarmakla yetinen ancak ateşkes kararı alınması konusunda gerekli girişimlerde bulunmayan sorumlulara yönelik olarak da anlam taşıyor. Gazze’deki operasyonların başlaması sonrasında ortaya çıkan insani tabloda ateşkes çağrılarını dikkate almayan ülkeler de bu kararı dikkate almak durumunda. ABD; Almanya gibi ülkelerde ateşkes kararı konusunda yeterli girişimleri yapmayıp, İsrail’in insani olarak haklı olduğunu ifade ettikleri için bu karar bu anlamda da önemli bir karar olarak görülebilir. Bu açıdan baktığınız zaman kararın siyasi bir çevrenin ürünü olarak görülmesi de yetersiz kalacaktır. Bütün bunların toplamında Uluslararası Adalet Divanı’nın aldığı kararı siyasi bir çevrenin ürünü olarak görmekten çok, yaşanan gerçekleri dikkate alarak, İsrail’e yönelik bir uyarı olarak nitelendirmek açısından görmek gerekir. Bu yönüyle karar ciddiyetle ele alınmalıdır” diye konuştu.
Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya arasındaki krizini çıkmasının ardından tekrar gündeme gelen Montrö antlaşması ile ilgili olarak dikkatli olması gerektiğini belirten Öymen, sözlerini şöyle sürdürdü:
“ABD sürekli olarak Montrö antlaşmasının yenilenmesi konusunda adımlar atmak istiyor. Ancak burada unutulmaması gereken bir nokta var, o da ABD bu antlaşmanın bir tarafı değil. Montrö antlaşması ile ilgili olarak sürekli olarak bir takım esnemeler yapılmasını istemekte ancak antlaşmanın tarafı değil. Bu önemli bir nokta olarak karşımıza çıkıyor. Dolayasıyla bu konuda ABD Montrö antlaşması ile ilgili olarak söz söylediğinde uluslararası meşruiyet açısından tartışılır bir noktada kalmış oluyor. ABD dünyada denizlere sürekli hakim olmak isteyen bir ülke. Bu güne kadar ise bir tek Karadeniz konusunda yeterli olamadı. Yani Karadeniz’e bir türlü savaş gemisi gönderemiyor. Montrö antlaşması bunu engelliyor. Bu nedenle ABD sürekli bu antlaşmayı kendi lehine yumuşatmanın yollarını arıyor. Ancak bu konuda meşruiyeti sorgulanır.”
İkinci dünya savaşı sonrasında soğuk savaş döneminde de bu konunu gündeme getirildiğini belirten Öymen, “Stalin dönemi Rusya’sı da Montrö Antlaşmasının yumuşatılması konusunda bir takım isteklerini ileri sürmüştü. O dönem izledikleri açık deniz politikaları gereği bunu yaptılar. Ancak o zaman uluslararası politika ekseninde ABD buna sıcak bakmadı. ABD o dönem Montrö konusunda Türkiye’nin yanında pozisyon aldı. Bugün gelinen noktada belirli ölçülerde Montrö’nün yumuşatılmasını ya da esnetilmesini istiyor. ABD, Karadeniz’e savaş gemisi sokamadığı için, Türkiye Montrö Antlaşmasından kaynaklanan hakları doğrultusunda buna izin vermediği için bu konuyu gündemde tutuyor. Kaldı ki Türkiye NATO üyesi. ABD de NATO üyesi. NATO üyesi ülkelerin zaten Karadeniz’e kıyıları bulunuyor. Sadece Türkiye değil, Bulgaristan ve Romanya’nın da Karadeniz’e kıyısı var. ABD buradan NATO kapsamında Karadeniz’de bulunmaya çalışıyor. Bu nedenle Karadeniz’de ekstra bir ABD varlığı gerekir mi sorusu elbette tartışmaya açık. Ancak zaman gösterdi ki Karadeniz’in istikrarı ve barışı açısından Montrö Antlaşması çok önemli” ifadelerin kullandı.