Son yıllarda Türkiye’de yaşanan kadın cinayetleri, toplumda derin bir üzüntü, öfke ve güvensizlik duygusu yaratıyor. Her gün televizyon ekranlarında, gazetelerde ve sosyal medyada tanık olduğumuz bu tür olaylar, yalnızca mağdurları ve ailelerini değil, tüm toplumu sarsıyor. Kadın cinayetleri, cinsiyet eşitsizliğinin en acı ve yıkıcı sonucunu gözler önüne sererken, toplumsal yapımızda ciddi yaralar açıyor. Bu travmatik olaylar, bireylerde öfke, korku, çaresizlik ve derin bir umutsuzluk yaratabiliyor. Psikolojik anlamda bu kadar yoğun bir yıkımla başa çıkmak ise kolay değil.
Kadın cinayetlerinin toplum üzerinde yarattığı en temel etki, güvenlik duygusunun zedelenmesidir. Özellikle kadınlar arasında, bu olayların her gün tekrarlanıyor olması, dışarıda olma, yalnız kalma ve hatta bazen en yakın çevresine dahi güvenme konusunda kaygıların artmasına yol açabiliyor. Sürekli bir tehdit algısıyla yaşamak, günlük hayatta da birçok sınırlayıcı düşünceyi beraberinde getiriyor. Kadınlar, nerede ve ne zaman güvende olacaklarını sorgulamaya başlıyorlar. Bu durum, yalnızca bireysel psikolojik sağlığı değil, sosyal ilişkiler ve toplumun bir arada yaşama kültürünü de etkiliyor. Toplumda insanlar arasındaki güven duygusu zayıflıyor, ilişkilerde mesafeler oluşuyor. Oysa, sağlıklı bir toplum için bireyler arasındaki güvenin korunması hayati önem taşıyor.
Bu kadar yoğun bir travmanın yaşandığı toplumlarda, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) benzeri belirtiler ortaya çıkabilir. Kişiler, özellikle kadınlar, tetikte olma hali, sürekli bir tehdit altında hissetme, uyku problemleri ve günlük hayatta dikkati toparlayamama gibi sorunlar yaşayabilirler. Ayrıca, bu olayların sık sık yaşanması, bir tür “duyarsızlaşmaya” da yol açabilir. Kişiler, bir süre sonra bu tür haberlere karşı duygusal tepkilerini kaybedebilirler. Duyarsızlaşma, acı gerçeklerle başa çıkmanın bir savunma mekanizması olarak ortaya çıkabilir; ancak bu durum, toplumsal vicdanın ve farkındalığın azalmasına da neden olabilir.
Bu noktada, bireyler olarak psikolojik sağlığımızı korumak ve toplumsal dayanışmayı güçlendirmek için atmamız gereken bazı adımlar var. Öncelikle, medya tüketiminde bilinçli olmalıyız. Sürekli olarak bu tür olayların haberlerine maruz kalmak, farkında olmadan ruh halimizi olumsuz etkileyebilir. Özellikle sosyal medya aracılığıyla yoğun bir şekilde yayılan olumsuz haberlere karşı dikkatli olmak ve bu tür içeriklerden belirli bir süre uzak durmak, psikolojik olarak daha sağlıklı kalmamızı sağlayabilir. Medyada gördüğümüz her bilgiye duygusal olarak tepki vermek yerine, hangi haberin bize ne kadar etki ettiğini fark etmek ve kendimizi korumak önemlidir.
Bununla birlikte, yaşadığımız duygusal yükü paylaşmak da psikolojik sağlığımız için önemlidir. Yaşanan olaylar karşısında öfke, korku ve üzüntü gibi duyguları bastırmak, uzun vadede ruhsal çöküntüye yol açabilir. Bu nedenle, bu duyguları güvendiğimiz kişilerle paylaşmak, bir destek sistemi oluşturarak kendimizi daha iyi hissetmemize yardımcı olabilir. Özellikle bu tür toplumsal olaylar karşısında yalnız olmadığımızı bilmek ve destekleyici bir sosyal çevreye sahip olmak, travma etkilerini hafifletebilir.
Eğer bu olaylar karşısında bireysel başa çıkma mekanizmalarımız yetersiz kalıyorsa, profesyonel bir psikolojik destek almak önemlidir. Uzmanlar, yaşadığımız travmayı işlemek, kaygılarımızı ve korkularımızı yönetmek konusunda bize rehberlik edebilir. Psikoterapi, bu tür travmatik olaylarla başa çıkma ve yaşam kalitemizi yeniden inşa etme konusunda etkili bir yöntemdir. Özellikle kadınların bu süreçte destek alması, travmayı daha sağlıklı bir şekilde atlatmalarına yardımcı olabilir.
Kadın cinayetleri gibi toplumsal travmalarla başa çıkarken, bireysel çabalar kadar toplumsal dayanışma da büyük önem taşır. Kadın cinayetlerine karşı farkındalığı artırmak, çözüm odaklı toplumsal çalışmaların içinde yer almak ve bu konuda sesimizi duyurmak, sadece kendi ruh sağlığımızı değil, toplumsal sağlığı da koruyacaktır. Toplumsal dayanışma, mağdurlara destek olmanın yanı sıra, bireylerin birbirine güven duygusunu yeniden inşa etmesine de yardımcı olur. Bir arada olduğumuzu hissetmek, bizi güçlendiren en önemli unsurlardan biridir. Kadın cinayetleri gibi ağır travmatik olaylar karşısında sessiz kalmak yerine, bu olayların önlenmesi için aktif olarak rol almak, kendimizi daha güçlü hissetmemize olanak tanıyacaktır.
Sonuç olarak, kadın cinayetleri yalnızca mağdurların ailelerini değil, toplumun tamamını etkileyen travmatik olaylardır. Bu olaylar karşısında psikolojik sağlığımızı korumak için hem bireysel hem de toplumsal düzeyde adımlar atmamız gerekmektedir. Bilinçli medya tüketimi, duygularımızı paylaşma ve sosyal destek alma, gerektiğinde profesyonel yardım arama ve toplumsal dayanışmayı güçlendirme, bu süreçte bize yardımcı olacak en önemli araçlardır. Unutmayalım ki, toplum olarak bir araya gelerek, birbirimize destek olup, çözüm üretmeye odaklanarak bu zor zamanların üstesinden gelebiliriz.