Kana bulanmış bir haritada “Yeni Orta Doğu” 

Tel Aviv’de bir reklam panosundan neşredilen, “Yeni Orta Doğu için yeni bir şans” diye çevireceğim sloganlı görsel bütün aktörleriyle, Orta Doğu’da bir dizi vahşet üzerine kurulan müstebit bir yeniliğin debdebeli sinyali olarak dünyaya faş ediliyor. Ekranlarda hepimizin gözleri önünde boy veren, büyüyüp serpilen analistlerimizin (!) kullanmayı o çok sevdiği ifadeyle; Orta Doğu yeniden tasarlanıyor; ve fakat bölgede yaşayanlar için değil, Orta Doğu halklarının iradesiyle değil; modern siyasete entegre olmuş bir avuç haydut siyasi elitin emperyal emelleri ve keyfine göre..!
Gazze’nin bir yüzyıldır bitmeyen dramı, şimdi bir de yeni bir formatla servis ediliyor küresel medyada.  İnsani yardım, kontrollü ateşkes, “gönüllü göç” ve belki biraz da Batı Şeria’da denetimli özerklik…
Avrupa Birliği yetkilileri Gazze’deki durumu “dehşet verici” olarak tanımlıyor yine. Ancak ne riyakarlıkla içi boşalmış bu diplomatik nezaket dili, ne de dünyadaki bir başka lügat sahadaki gerçekliği, yaşanan trajediyi aktarmak ve çare olmak konusunda yeterli imkanı sağlıyor Filistin adına bugün gelinen yerde… Von der Leyen’in yardımın ulaşmadığını itiraf etmesi, AB’nin vicdanını kurtarır mı? Ya da Costa’nın İsrail’in ortaklık değerlerini ihlal ettiğini söylemesi, ateş altındaki çocuklara kalkan olabilir mi, mesela?…
İnsanların en temel haklarını geçtim, savaş hukukunun bile ayaklar altında alındığı bir ortamda Orta Doğu’nun geleceği çiziliyor; kan kırmızı bir harita üzerinde.  İsrail, kendi  “normalleşme”si ile Gazze’yi normal dışı kılmak istiyor. AB, insani yardımın “engellenmeden ulaşmasını” arzularken, bölgedeki halkların tüm iradesinin engellenmesini, buradaki soykırımı görmezden geliyor.
İsrail, ABD ve bölgesel müttefiklerin görüşmelerinde Gazze’nin yönetimi, nüfusu ve siyasi yapısı konuşuluyor. Bu planlar, halkın iradesini yok sayan, çatışmayı çözmek yerine yönetmeyi amaçlayan siyasi mühendislik projeleri olarak karşımıza çıkıyor. “Gönüllü göç” gibi ifadeler, temel insan haklarına karşı büyük bir saygısızlık ve ihlalken, tüm bu rezaletlerin üstüne bir de AB’nin bütün iki yüzlülüğüyle yalnızca sözde kalan günah çıkarma, erdem sinyalleme (!) çabalarına maruz kalıyoruz. Çekilir dert değil gerçekten!
Reklam panosunda referans verilerek afişe edilen İbrahim Anlaşmaları’nın bölgeye getirdiği diplomatik dinamikler zaten inkar edilemez biçimde barış arayışından çok buradaki çıkarcı dizaynı gözümüze sokuyor. Gazze’de yaşanan tüm trajedi ve felaketler, bu ekonomik ve stratejik hedeflerin gölgesinde! Orta Doğu’nun sözüm ona yeni güvenlik ve ekonomi mimarisi inşa edilirken, insan hayatının değeri yok. Tüm bunlara sessiz kalan bir dünyanın da ölçülebilir bir onuru, haysiyeti de yok!
Bütün bu hesaplar, haritalar, zirveler, mutabakatlar ve hatta seçildikleri koltuklarda yöneticilik değil tüccarlık yapanların arasında hiç kimse Gazze’de aç bilaç çocukların, yıkılmış evlerin, sönmüş hayatların, yerle bir edilmiş bir şehrin göz dilini duymuyor, duymak istemiyor! Zira bu yeni Orta Doğu tahayyülünde, adaletin, huzurun, yaşam hakkının değil, kimin nerede ne kadar nüfuzlanacağının, ne kadar zenginleşeceğinin hesabı yapılıyor doyumsuzluk ve açgözlülükle. Ve biz, ekranlardan kanı çekilmiş istatistikler izlerken, politik romantizmin küresel versiyonu “barış, ateşkes” adı altında daha organize, daha rafine bir soykırıma ve şiddete tanıklık  etmeyi sürdürüyoruz, öylece…
Oysa hakikatin görmezden gelindiği, adaletin ve insanlık değerlerinin diri diri gömüldüğü  yerde bugün “barış”, “yenilik” denilen her neyse, anca zorbalığın makyajı olur; tıpkı bugün Gazze’de olduğu gibi…