Cahili yönetmek ve yönlendirmek çok kolaydır.
Ülkemizdeki kara bataklıklar insanları kendi içine çekerek oraya hapsetmek suretiyle güç merkezi olma yolundadır. Bunu yapabilmek için de insanların biat –şükür – kader kavramları ile kendilerine bağlanması yoluna gidilmiştir.
Biat et beynini rafa kaldır, şükür et bizleri –zenginleri sorgulama, kader de başına gelen her şeye razı ol. Kader gayrete âşıktır. Nitekim İsra Suresi 13. Ayet te Yüce Yaratan şöyle buyurmaktadır: “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık”
Günümüz insanı Kur’an okuyor ama bir kelimesini dahi anlamıyor-anlayamıyor. Kur’an okuyabilen toplumda farklı yere oturtulur bunu da dip not olarak düşmek isterim. Namazlarda okudukları surelerin anlamın bilmeden okuyanlara ne demeli?
Anlamını niye bilmiyorsunuz dediğinizde bu sorgulamanızı saldırı olarak değerlendirirler hatta sizi dinden çıkmış olarak görürler.
Onlara göre kadının yeri evidir, okumamalıdır.
Ama her ne hikmetse kendi eşleri hastalandığında da kadın hekim arar dururlar. Yüce Yaratan “Hiç akıl etmez misiniz ( düşünmez misiniz)” ikazı ile kuluna Kur’an da 49 yerde seslenmektedir. Ama insanın en az yaptığı iş akıl etmektir yani düşünmektir, tefekkür etmektir.
Çünkü onlar beyinlerini birilerinin emrine vermiştir.
Yüce Yaratan düşünün diyor, o kara bataklık yetkilileri ise düşünmeyin diyor. Kişi ne yapıyor? Kimi dinliyor? İşte kaybediş burada başlıyor.
Bir misal vereceğim siz İzmir’desiniz ve İstanbul’a gitmek istiyorsunuz. Trene bineceğiniz zaman hangi istikamete gittiğini öncelikli saptamanız ve doğru trene binmeniz gerekir değil mi? Hangi trene binersek binelim mantığı yanlıştır ve sizi doğru istikamete götürmez. Günümüz insanı istikametini ve rotasını kaybetmiştir. Tren ne kadar konforlu olursa olsun yanlış istikamete giden tren sizi hedeften uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz.
Bu haldeki insan yanlış bilgilerle doldurulmuştur ve yönlendirilmeye hazırdır.
İnsan olarak yaratılış gayemizi bilmiyoruz. Öğrenmeye çalışmıyoruz. Beynimizi ipotek altına alanların yanlış yönlendirmeleri ile bir çemberin içine hapsediliyor ve orada yaşamaya mahkûm ediliyoruz.
Yüce Yaratan’ın ilk emri “ikra ( Oku)” olmasına rağmen bu emri bile anlamadan – bilmeden Kur’an’ı okumak olarak yorumlamışlar. Hâlbuki insanı, doğayı, ağaçları, hayvanları, kâinatı araştırmak olarak değerlendiren yoktur.
Yüce Mevla kulunun ilim sahibi olmasını istiyor. Matematik, Fizik, Kimya, Astronomi, Felsefe… yüce Mevla’mızın kâinata yerleştirdiği formülleri ve kanunları keşfeder.
Batı bunu gördü ve o kadar çok ilerledi ki, biz onların keşiflerini geriden izlerken bile yoruluyoruz. Onlar buluyor, üretiyor ve biz o ürünleri alıyoruz. Yani onların pazarı olduk.
Hala orta çağ kafası ve zihniyeti ile yaşamamız teşvik edilmeye çalışılıyor. Kadın evine hapsedilecek, küçük yaşlardaki kızlar evlendirilecek, bir erkek bir kaç kadınla evlenebilecek…
Türkiye Cumhuriyetinin kurucu lideri ve kadrosu öyle devrimler ve inkılaplar gerçekleştirdiler ki bu milletin makûs kaderi değişti. Okuma yazma seferberliği yapıldı. Kadınlara seçme seçilme hakkı verildi, fabrikalar açıldı, demir yolları yapıldı, Osmanlıdan kalan borçlar yüklenildi ve ödendi.
Atatürk deyip geçmemek gerekir, ömrü savaş meydanlarında geçmiş büyük bir liderdir. Rusça, İngilizce, Fransızca, Farsça, Bulgarca, Almanca ve Arapça dillerini konuşabilen büyük liderin bunlar dışında 7 dil daha bildiği düşünülmektedir. Ömrü boyunca 4 bin adet kitap okuyan bir kültür sevdalısı. Beyinlerini başkalarının emrine vermiş ve hayatında bir kitabı bile bitirmemiş birileri kalkacak bu büyük lideri eleştirecek ha! Hadi oradan kifayetsiz adam desek yerinde olmaz mı?
Atatürk belli çevrelerce neden sevilmedi biliyor musunuz? O işte o kara bataklığı yok etmek için bu millete efendiler dedi ve okuma – yazma öğretti, ilim öğrenme yolunu açtı. Yani akletmenin önemini ve gereğini anlattı.
Tabi ki bu durum bataklık koruyucularının işine gelmedi. Şimdi ise onlar meydana çıktı.
Selam ve dua ile.