Bir varmış bir yokmuş, kendi halinde yuvarlanıp giden Son Gece Mahallesi’ne, bir gün Şaziye isminde, istiridye çiftliği olan bekâr bir kadın taşınmış. Hayat rutin bir şekilde akmaya devam ederken üç yıl geçip gitmiş ve Şaziye isimli bu sakin hanımefendi bir istiridye bıçağı ile beş hemcinsini vahşi şekilde katletmiş. Fakat neden? ‘Karanlıkta kalan suç’un travmasından, yersen.
Ankara DT tarafından Umut Tanyolu rejisiyle sahnelenen ‘Son Gece Mahallesi’nde olup bitenler; istiridye çiftliğidir, çoklu kişilik bozukluğudur, kadın kadının kurdudur alt metnidir, bu topraklarda ekmeği pek de yenmemiş meseleler. Yazar Devrim Pınar Gürbüzoğlu’na sorulması gereken çok soru var açıkçası.
Ankara Devlet Tiyatrosu izleyicisinin Dr. Jekyll ile Bay Hyde’dan hiç de yabancı olmadığı Gökhan Kutum, bize bir mahallede yaşanan cinayet ve suçlu bulma hikayesi anlatacağından bahsederek seyircilerden “karanlıkta kalan suç” kavramının unutmamalarını rica ediyor ve oyun başlıyor. Işıklar sönüyor, Kutum kulise askıdan aldığı ceketle, adli psikolog Fuat’ı üzerine giyiyor ve çıkıyor karşımıza. Fuat dava dosyasını okurken, olayı yine bize yönelik anlatıyor, o sırada mahallenin dört erkeği arkada yerlerini alıyor. Olayı hem Fuat’ın okuduğu dosyadan, hem mahalledeki erkeklerden hem de oyunun asıl kişisi olan Şaziye’den dinliyoruz. Oyuncuların sahneden hiç ayrılmamaları, tüm oyuncuların oyunun başından sonuna kadar sahnede olup devamlı role girip çıkma halleriyle verilen sahne geçişleri, ne yalan söyleyim; normalde DT’nin yaptığı ve benim çoğu kez çok profesyonel bulduğum bu olay bu kez odaklanmayı güç kılmaktan başka işe yaramadı. Oyunun içine çok geç girebildiğimi söylemeliyim.
Baş şüphelimiz Şaziye’nin, Dissosiyatif Kimlik (Çoklu Kişilik) Bozukluğu olduğunu ve alter kişiliklerinin bulunduğunu henüz oyunun başında öğreniyoruz.
İlk kez duyduğum bu hastalıkta kişinin, “alter” adı verilen ve davranışlarını çeşitli zamanlarda kontrol eden iki veya daha fazla sayıda birbirinden farklı kimliği oluyor. Her alter’in kendine has kişisel geçmişi, özellikleri, sevdiği ve sevmediği şeyler bulunuyor. Şaziye, sorgu sırasında yeni taşındığı Son Gece Mahallesi’ndeki kadın komşularının karakterlerine bürünüyor ve olayı öldürdüğü beş kadının ağzından anlatmaya başlıyor. Fuat’ın ise tek amacı, Şaziye’nin üzerine giydiği kişilerden arınıp, asıl kişiliğine ulaşmak. Yalnız bu oyunda öylesi kafa karıştırıcı veriliyor ki, nihayetinde sormadan edemiyorum, ‘Eeee, yani öldürülen kadınlar birer alter karakter olduğuna göre, aslında hiçbiri yok mu?’ İzleyen hiçbir arkadaşımdan yanıt alamadığım bu soru metnin ana kemiğini oluşturduğuna göre esasında izleyenlerin çok da bir şey anlamadığını görüyorum. E bal gibi de varmış o karakterler. Hakikaten de istiridye bıçağıyla beş kadını da tek tek öldürmüş Şaziye, sorguda ölen kadınların yerine geçerek hikayeyi anlatıyor olması çok kafa karıştırıcı çünkü alter karakterleri kişinin kendi yarattığı alternatif kişilikler olarak düşünüyor insan. Bu husus beni çok agresifleştirdi. Anlamadıkça sinirlendim.
Metnin zayıflığını bir kenara bırakırsak Şirin Giobbi’yi tebrik etmek gerek, seyirciye yüzünü her dönüşünde başka bir karakterle çıktı karşımıza ve altı farklı kadını başarı ile canlandırdı. Keza Gökhan Kutum da aynı şekilde, oyun başlayana kadar gülücükler saçarak seyirciler arasında büyük bir enerjiyle oradan oraya koşturdu, seyircilerden ona ‘fotoğrafımızı çeker misiniz’ diyen bile oldu. Her oyuncuda göremeyeceğimiz bir samimiyet, hayran hayran izledik açıkçası… Rolüne alaturka bir polis memuru yorumunu katmak isterken her nedense eğreti bir şekilde role bir türlü giremeyişine şahit olduğum Tansel Aytekin’in ise performansına ısınamadığımı söylemem yerinde olacak.
Oyunun vermeye çalıştığı mesajları ve kurgusunu maalesef ki sağlam bir zemine oturtamadım. Şaziye’nin beş kadını birden öldürmesinin motivasyonu oldukça zayıf. Katliam yapmış birini, sonunda ‘karanlıkta kalan’ diğer suçların korkunç ajitasyonuyla haklı çıkaramadım ben. Kadınca bir mesaj verilmek istenirken, kadınların da kadınları yalnızlaştırdığı gözler önüne serilmiş. Hikayeden çok oyunculuğun akılda kaldığı bir oyun olmuş. İş çıkışında veya başka bir sebeple sinirleriniz gerginken izlemenizi önermem, oyun zaten psikolojik gerilim, haberiniz ola.
Bu arada bolca ‘Dogville’ eleştirisi isteği geliyor, henüz izleyemedim ancak izleyenlerin bayıldığını duyuyorum (Son Gece Mahallesi’ne de bayıldığını söyleyen güruh maalesef ki.) Kadrosunda yakından tanıdığım bir arkadaşımın olduğunu gördüm, dolayısıyla ilk fırsatta ‘tüm dedikodularıyla’ birlikte sizlerle. Bol güneşler, görüşmek üzere!
