Ember enerji analisti Bahadır Sercan Gümüş, küresel karbon emisyonlarının yaklaşık 4’te 1’ine neden olan kömürlü termik santrallerin kapatılmasının iklim değişikliğinin etkilerini azaltacağını kaydetti.
Küresel enerji üretiminin yüzde 80’inden fazlasını oluşturan petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtlar, küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 75’inden ve karbondioksit emisyonlarının neredeyse yüzde 90’ından sorumluyken, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için emisyonların 2050’ye kadar sıfırlanması hedefleniyor.
Uluslararası sivil toplum kuruluşu Global Energy Monitor tarafından hazırlanan “Yükseliş ve Çöküş” adlı raporda ülkelerin kömürlü termik santral kapasiteleri ele alındı. Rapora göre, dünya genelinde 2023’te 69,5 gigavat kömür kapasitesi devreye girerken 21,1 gigavatlık kapasite kullanımdan kaldırıldı ve yıllık net kurulu güç artışı 48,4 gigavat oldu. Böylece kömür santrali kurulu gücü yüzde 2 artışla 2 bin 130 gigavata yükseldi.
Bu yükseliş, işletmedeki kömür kapasitesinde 2016’dan bu yana en yüksek net artış olarak kayıtlara geçerken, bunun temel sebebi olarak Çin’de kullanıma alınan yeni kömür santrallerindeki 47,4 gigavatlık artış ile ABD ve Avrupa’da kullanımdan kaldırılan kapasitenin diğer yıllara oranla sırasıyla 9,7 gigavat ve 5 gigavat daha düşük olması gösterildi.
Merkezi Londra’da bulunan, iklim ve enerji odaklı bağımsız düşünce kuruluşu Ember’in enerji analisti Gümüş, kömürlü termik santrallerden salınan zararlı maddelerin havada asılı kalabilen partikül maddeler, karbondioksit, azot oksitler, kükürt oksitler ve yanma sonucu ortaya çıkan cüruf veya küller olmak üzere 5 grupta incelendiğini anlattı.
“Filtreler yüzde 100 verime sahip değil”Gümüş, karbondioksitin atmosferde sera etkisine yol açarak iklim değişikliği ve aşırı hava olaylarına; yanma sonrası atmosfere salınan partiküllerle kükürt ve azot oksitlerin hava kirliliğine, kül ve cürufun ise toprak ve suların kirlenmesine neden olduğunu belirtti.
Türkiye’de ekonomik ömrünü tamamlamış linyit santrallerinin hava kirliliği limit değerlerinin çok üzerinde üretim yaptığının bilindiğini, bu nedenle 2020’nin ilk yarısında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından 5 santralin üretiminin tamamen, bir santralin üretiminin ise kısmen durdurulduğunu hatırlatan Gümüş, şöyle devam etti:
“Yanma sonrası açığa çıkan kül ve cüruf planlı ve çevreye sızıntıya mahal vermeyecek özel depolama tesislerinde tutuluyor. Baca gazından yükselerek atmosfere çıkabilen partiküller de büyük oranda elektrostatik veya torba tipi filtreler kullanılarak yakalanabiliyor. Ancak filtreler yüzde 100 oranında bir verime sahip olmadıklarından kömür santralleri çevresinde mikron düzeyindeki partikül miktarlarının oldukça yüksek olduğunu görebiliyoruz.”
Kömürlü termik santrallerin sayısı kadar kömür kaynaklı üretilen elektriğin miktarı ve ilgili ülke için toplam üretimdeki payının da önemli olduğunu vurgulayan Gümüş, “Kömürden elektrik üretiminde Çin açık bir farkla dünyada 1. konumda. Ardından Hindistan ve ABD geliyor. Çin’in bu alanda liderliği o kadar farklı ki en yakın rakibi olan Hindistan’ın kömürden elektrik üretiminin neredeyse 4 katına sahip. Küresel ölçekte Çin dışında inşa halinde 58 gigavatlık kömür kapasitesi varken Çin’in tek başına 140 gigavatlık, inşası devam eden santral kapasitesi bulunuyor.” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye’de kömürlü termik santraller nedeniyle 2023’te toplam karbon emisyonlarının yüzde 20’sine denk gelen 111 milyon tondan fazla karbon salımı gerçekleştiğine ve bu oranın tek başına kara, hava, deniz ve raylı ulaşım kaynaklı emisyonların toplamından yüksek olduğuna dikkati çeken Gümüş, dünya genelinde ise küresel emisyonların yüzde 25’inin kömürlü santrallerden kaynaklandığını bildirdi.
“AB, 2016’ya göre kömür kaynaklı elektrik üretimini yarı yarıya azalttı”Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası Rusya ile Avrupa Birliği arasında yaşanan enerji ambargoları ve kısıtlamalarının Avrupa ülkelerinin temiz enerji dönüşümünü hızlandırdığına değinen Gümüş, şöyle konuştu:
“AB ülkeleri 2023’te bir önceki yıla göre kömür ve doğal gaz kaynaklı elektrik üretimini sırasıyla yüzde 26 ve yüzde 15 oranında azalttı. Avrupa’da 12 ülke elektrik üretiminde kömür kullanmıyorken, 5 ülke 2025’e, 7 ülke 2030’a ve 7 ülke 2040’a kadar kömürden çıkışa yönelik taahhütlerini ortaya koydu. Dünyanın en büyük kömür rezervine sahip olan ABD, Paris İklim Anlaşması sonrası kurulu kömür kapasitesini 101 gigavat azalttı ki bu neredeyse Türkiye’nin mevcut toplam kurulu gücüne eşit. AB, günümüzde Rusya’dan enerji tedarikinde sorun yaşamasına rağmen 2016’ya göre kömür kaynaklı elektrik üretimini yarı yarıya azaltmış durumda.”
Dünyanın sanayi devrimi öncesi döneme oranla ortalama 1,1 derece daha sıcak olduğunun ve Paris İklim Anlaşması’yla bunu 1,5 derece ile sınırlandırma hedefinin gerçekleştirilmesi için emisyonların 2030’a kadar yaklaşık yüzde 43 azaltılması gerektiğinin altını çizen Gümüş, küresel karbon emisyonlarının yaklaşık 4’te 1’inin kömür santrallerinden kaynaklandığını ve bu tesislerin kapatılmasının iklim değişikliğinin etkilerini azaltmada etkili olacağını kaydetti.
Teknolojik gelişmelerle kömürlü termik santrallere alternatifler bulunabileceğini dile getiren Gümüş, “Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla enerji depolama, akıllı şebekeler, dağıtık üretim, talep tarafı yönetimi gibi uygulamalar bunu mümkün kılmaktadır. Danimarka uzun yıllardır kurmuş olduğu rüzgar enerjisi santralleriyle bugün elektriğinin yüzde 87’sini temiz kaynaklardan sağlarken İspanya 2023’te sadece güneş ve rüzgar enerjisi kullanarak elektriğinin yüzde 40’ını üretmiştir. Benzer şekilde Yunanistan’da elektriğin yüzde 41’i sadece rüzgar ve güneş enerjisinden gelmiştir.” ifadelerini kullandı.
Teknoloji ve malzeme bilimindeki gelişmelerle temiz enerji kaynaklarının fosil yakıtlara kıyasla daha ekonomik hale geldiğinden bahseden Gümüş, sözlerini şöyle tamamladı:
“Uluslararası Enerji Ajansı’na göre 2023’te yapılan güneş ve karasal rüzgar tesislerinin yüzde 96’sı yeni kömür ve doğal gaz santrali kurmaktan daha ucuza mal olmuştur. Maliyetleri düşüş eğiliminde olan bu temiz teknolojilerin, eski ve pahalı fosil yakıt santrallerinin yerini alması kaçınılmazdır. Eş zamanlı olarak mevcut elektrik şebekesinin temiz enerji teknolojileriyle uyum içinde çalışması için altyapının geliştirilmesi ve fosil yakıtlara verilen desteklerin kesilmesi gerekmektedir.”