Liv Hospital, sağlık alanındaki araştırma ve geliştirme faaliyetlerini sürdürüyor. Liv Hospital Ankara bünyesinde kurulan Faz-3 Klinik Araştırmalar Merkezi, ilaç geliştirme çalışmaları ile özellikle kanser alanında olmak üzere tıbbın tüm alanlarında klinik çalışmalara imza atıyor. 2022 yılında kurulan merkezde akciğer kanseri, melanom, meme kanseri, gastrointestinal sistem kanserleri, lenfoma ve myeloma gibi hastalıklarda 30’a yakın Faz 2 Faz 3 uluslararası çok merkezli klinik araştırma yapılmış olup bunların bir kısmı halen aktif olarak devam ediyor. Bunun dışında yakın zamanda 20’ye yakın klinik çalışmanın başlatılması hedefleniyor.
“Klinik araştırmalar hastalar için oldukça önemli”Merkezle ilgili açıklamalarda bulunan Tıbbi Onkoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Saadettin Kılıçkap, “Klinik araştırmalar hastalarımız için oldukça önemli bir alandır. Normalde hastalarımızın etkinliği gösterilmiş ancak ulaşamadıkları ilaçlara dünyadaki birçok insanla birlikte erkenden ulaşabilme ve daha iyi tedavi başarısı sağlayabilme şansları oluyor. Son yıllarda ülkemizde birçok merkezde klinik araştırmalar yürütülüyor. Özel hastaneler kapsamında ise, sınırlı sayıda merkezde klinik araştırmalar yürütülüyor ve bunlardan biri de bizim hastanemiz. Merkezimizde akciğer kanseri başta olmak üzere meme kanseri, melanom (deri kanseri), gastrointestinal sistem tümörleri ile birlikte lenfoma gibi klinik çalışmaları yürütüyoruz” ifadelerini kullandı.
“Bu ilaçlar artık standart tedavi yaklaşımı olarak kullanılmakta”Prof. Dr. Kılıçkap, klinik araştırmalar merkezinde uluslararası alanda çok kısa sürede bilinen bir merkez haline geldiğini söyleyerek, “Neredeyse hemen hemen her gün farklı ülkelerden veya farklı alanlardan klinik çalışma teklifleri alarak bu açıdan değerlendiriliyoruz. Birçoğunda da yüz güldürücü sonuçlar elde ettik. Örneğin, akciğer kanseriyle ilgili yapılan klinik çalışmalarda dünyada en çok hastayı katan merkezlerden birisi olduk. Hatta bu çalışmalardan birkaçı yakın zamanda yayınlandı ve merkez olarak biz de orada yer almayı başardık. Klinik çalışmalar sonucunda birçok ilaç, hayata dokunmakta ve daha uzun süreli sağkalım sonuçları elde edilebilmektedir. Örneğin, meme kanseri tedavisinde 2000’li yılların başında sadece kemoterapi kullanılmakta iken Her2 molekülünün keşfi sonrası bu reseptöre bağlanarak etki eden ilaçlar sayesinde meme kanserinde ölüm sıklığı azalmıştır. Bugün tüm dünyada bu ilaçlar artık standart tedavi yaklaşımı olarak kullanılmaktadır. Hatta son 1-2 yılda yine bu reseptöre karşı geliştirilen ilaçlar çok ciddi sağkalım yararı sağlamaktadır” diye konuştu.
“Yüz güldürücü sonuçlar”Kılıçkap, sözlerini şöyle sürdürdü:“Oldukça fazla sayıda hasta kattığımız için bu aynı zamanda bizim ülke olarak uluslararası alanda bilinirliğimizi de arttırmaktadır. Hastalarımız da bundan çok memnun. Çünkü dünyada gerçekten birçok insanın yıllar sonra ulaşabileceği bazı ilaçlara çok daha erken dönemde ulaşabiliyorlar. Bu ilaçlar genelde Faz-1 ve Faz-2 çalışmalarının sonucunda etkinliği gösteilen ve bu nedenle yapılan Faz-3 çalışmaları olduğu için daha önceden etkinlikleri zaten gösterilmiş ilaçları genelde tercih ediyoruz. Zaten bütün bu çalışmalar bir bakanlık onay sürecinden geçtikten sonra ancak merkezlerde açılabiliyor. Yani herkes kendi kafasına göre bir çalışma açamıyor ve bu nedenle de aslında etkisi olduğu bilinen ilaçlar kullanılıyor. Bu aşamada da bakıldığında gerçekten birçok hastamızın bu ilaçlar sayesinde yüz güldürücü sonuçlar elde edebildiğini görüyoruz. Örneğin, metastatik akciğer kanserli bir hasta yaklaşık olarak 1 yıl yaşayabilecekken bu yeni ilaçlar sayesinde hastaların yüzde 20 ile 30’u 5 yıl veya daha uzun süreli bir yaşama ulaşabilmiş oluyorlar. Bu da kanser tedavisi hastalarımız ve bizler açısından oldukça yüz güldürücü sonuçlar.”
“Tedavi başarı oranı yüzde 80’lere kadar ulaşmaktadır”Klinik çalışmalarda genellikle tedavilerin standart tedaviler ile karşılaştırıldığını belirten Kılıçkap, “Örneğin, klasik bir tedaviyle tedaviye yanıt alma oranınız yüzde 20 ise, bu çalışmalarda daha üst bir rakam hedeflenerek gider. Bu yüzde 40’lara 50’lere hatta bazı ilaçlar için tedavi başarı oranı yüzde 80’lere kadar ulaşmaktadır. Bugüne kadar bizde ve ülkemizde yürütülen çalışmalara baktığımızda da zaten bu paralelde seyrettiğini görüyoruz. Bizim öncelikle ülke olarak klinik çalışmalara daha fazla katılmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu hem hastalarımızın daha iyi ilaçlara ulaşabilmesi için önemli bir fırsat hem de ülkemizin akademik anlamda bilinirliğini artırması açısından önemli bir fırsat. Merkez olarak da tabii ki bizim hedefimiz bu alanda kendi bilinirliğimizi ve etkinliğimizi daha ileri seviyelere taşımaktır. Daha fazla çalışmaya, daha fazla hasta katkısı sağlayarak mümkün olduğunca bu başarıyı daha ileriye götürmek arzusundayız” dedi.
İHA