Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Atina ziyaretinin ardından Yunanistan’ın tavrına yönelik değerlendirmeler sürüyor. Emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik, Kıbrıs meseli noktasında görüşmede kamuoyuna yansıyan ifadelere bakılarak yapılacak değerlendirmenin Yunan tarafının iyimserliğinden daha farklı değerlendirilmesinin kaçınılmaz olduğuna dikkat çekerek, “Kıbrıs konusunda Atina’da kullanılan ifadeye bakılarak Türkiye’nin Yunanistan ile gergin ilişkiler içinde olmaktan uzak durma çabası nedeniyle yaşanan sorunlara ilişkin konulara dair pozisyonumuzu açıklarken yuvarlak ifadeler kullanmış olduğumuzu değerlendirmek durumunda kalıyoruz. Milli çıkarlarımızda tutarlı ve net olmalıyız” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Yunan Başbakanı Mitçotakis ile yaptığı görüşme sonrasında Yunan kamuoyunda ağırlıklı olarak Yunanistan-Türkiye yeni bir dönem için demir alıyor mantığının öne sürüldüğünü belirterek, “Milli çıkarlarımız açısından yeni dönem için demir alma ifadelerini değerlendirdiğimizde Oruç Reis, Yavuz, Fatih ve Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma ve sondaj gemilerimizin halen demirli oldukları limanlardan Türkiye’nin KKTC’nin çıkarları için göreve gitmek amacıyla demir alabilmeleri yorumunu yapabiliriz” diye konuştu.
Görüşmeden sonra yayınlanan Dostluk ve Komşuluk Hakkında Bildiri metninin ikinci işlem paragrafındaki hükmün Yunanistan tarafından istismara açık bir noktada olduğunu belirten Uluçevik, şunları kaydetti:
“Hüküm şu şekilde belirtilmiş: ‘ Taraflar, bu Bildiri’nin lâfzını ve ruhunu zedeleyecek veya hakkında kuşku yaratacak veya kendi bölgelerinde barış ve istikrarın korunmasını tehlikeye atacak her türlü beyan, girişim veya eylemden kaçınmaya kararlıdırlar.’ Bu hükmü dikkate alarak bir yorumda bulunursak, Yunanistan buluşmadan bir hafta önce İstanbul’daki Ortodoks Patriğine ekümenik sıfatı yakıştırırken, Türkiye’nin Batı Trakya Türk azınlığı kendi müftüsünü seçmelidir ve o müftü meşru olmalıdır ifadesini kullanması sorun yarabilecektir. Bu hüküm maalesef buna açık. Bunun yanında Türkiye’nin Ege adalarının askersizleştirilmiş statülerine uyulması için 1923 Lozan ve 1947 Paris antlaşmalarını hatırlatması tepkiyle karşılanabilecektir. Yunanistan’ın Ege Denizi’nde hava sahası için 10 mil iddiası bulunmaktadır. Türk uçaklarının bu söz konusu adaların üzerinden 10 mil ve 6 mil arasında uçması Ege istikrarın Türk tarafından bozulduğu iddialarına yol açabilecektir.”
En son açıklanan Atina bildirisinin Kıbrıs meselesinde de sorun yaratabileceğine dikkat çeken Uluçevik, KKTC’nin egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm formülünü Türkiye’nin desteklediğini, bunun KKTC’nin tanınması için dillendirilmesi durumunda Yunan tarafından Atina bildirisine aykırı bulunabileceğini de belirtti. Kıbrıs konusunda ortaya konan ifadelerin KKTC ve Türkiye’nin egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm formülünü desteklemesi gerektiğini vurgulayan Uluçevik, “Son üç yıldır Türkiye KKTC’nin bu pozisyonuna destek veriyor. Atina’da basın önünde yapılan açıklamada Türk tarafının tercih ettiği çözüm şeklini Kıbrıs meselesinin adadaki gerçekler temelinde, adil, kalıcı ve sürdürebilir bir çözüme kavuşturulması, tüm bölgenin yararına olacaktır sözleriyle ifade etmesi son üç yıldır Kıbrıs konusunda ifadelerin gerisinde kalmıştır maalesef. Türkiye ve KKTC’nin adada gördüğü gerçekler ile ABD, AB, İngiltere, BM Genel Sekreteri, BM Güvenlik Konseyi’nin gördüğü gerçekler farklıdır. Türkiye ve KKTC adada egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm derken, iki egemen devletin varlığı dile getirilmektedir. Onların anladığı gerçek ise tek bir Kıbrıs devleti vardır, o da Rumların yönettiği devlettir şeklindedir. Görüşmelerden sonra Türk kamuoyundaki değerlendirmelere baktığımda ise sadece Yunanistan’ın egemenliği ya da işgali altındaki adalar vizesiz seyahati iyi niyet izlenimi olarak aldım. Bu da kaygı verici ve düşündürücü bir durumdur” ifadelerini kullandı.