O fotoğrafın gerçek sahibi kim?

Yeni yıl ile birlikte foto muhabirliği dünyasının ikonik fotoğraflarından biri olan, hafızalarımıza kazınan “Napalm Kızı” adlı fotoğrafla ilgili yeni bir tartışma başladı. Bu tartışmaları başlatan ise “The Stringer” adındaki bir belgesel film oldu.
İsterseniz, bilmeyenler için “Napalm Kızı” adlı fotoğraftan kısaca bahsedelim.1972 yılında, Güney Vietnam’ın Trang Bang kasabasında devam eden savaş sırasında, bir yolda çıplak ve çığlık atarak koşan dokuz yaşındaki Kim Phuc’un görüntüsü kaydedildi. Napalm bombası nedeniyle vücudu yanan Kim Phuc, büyük bir acı içinde askerlerin önünden kaçıyordu. Fotoğraf, öylesine güçlü, çarpıcı ve etkileyiciydi ki; arka planda bombanın yarattığı kara duman ve bulutlarla dolu karanlık bir gökyüzü, bu trajik anı daha da vurucu hale getiriyordu.
Peki, bu fotoğraf nasıl çekildi?Yaklaşık 50 yıldır, bu kareyi çeken kişinin Nick Ut olduğu biliniyor. Ut, Koray Berkin’e verdiği röportajda fotoğrafın çekiliş anını şöyle anlatıyor:
“Savaş uçağının napalm bombasını attığı bölgede onlarca sivil vardı. Bomba atıldıktan sonra çocuklar, yanmış vücutlarıyla ağlayarak ve büyük bir korkuyla kaçıyorlardı. Napalm bombalarının yaktığı dokuz yaşındaki Kim Phuc, köyünden kaçmış, yolda çırılçıplak koşuyordu. Yaklaşık on kare fotoğraf çektim. Her tarafı yanmıştı. Sonra elimdeki dört fotoğraf makinesini yere atıp, yanımdaki şoförle kıza yardım ettik. Yanık bölgelerine hemen su döktüm ve hastaneye götürdüm. Yardım etmek, fotoğraf çekmek kadar önemli. Pek çok foto muhabiri bundan ders aldı. Çin depreminde birini kurtaran bir foto muhabirine neden böyle yaptığını sormuşlar, o da ‘Nick de böyle yaptı, ben de böyle yapıyorum’ demiş.”
Bu tartışma nasıl başladı?
Tartışmayı başlatanlar arasında The Greatest Night in Pop belgeselini çeken Vietnam asıllı Amerikalı yönetmen Bao Nguyen, bombalama günü görevde olan fotoğraf editörü Carl Robinson, VII fotoğraf ajansının kurucu ortaklarından ve filmin anlatıcısı ile yapımcısı olan savaş fotoğrafçısı Gary Knight, Terri Lichstein, Fiona Turner ve Le Van bulunuyor. Ayrıca, filmin tezini doğrulamak için kanıtlar toplayan fotoğraf adli tıp ekibi ile 86 yaşındaki Nghe de bu tartışmada yer alıyor.
Henüz bu tartışmayı başlatan filmi izleme şansım olmadı. Ancak, filmi izleyenlerin yorumları üzerinden gelişmeleri takip ediyorum. Film, 1972’de çekilen bu ünlü fotoğrafın aslında o dönemde NBC için çalışan ve filmini serbest olarak AP’nin Saygon bürosuna teslim eden bir Vietnamlı kameraman tarafından çekildiğini öne sürüyor. Nick Ut, bu fotoğraf için telif aldı ve sonunda Pulitzer Ödülü kazandı. Ancak, film yapımcılarının iddiasına göre, fotoğrafın gerçek çekeni, Amerikan eğitimi almış bir savaş fotoğrafçısı ve görüntü yönetmeni olan Nguyen Thanh Nghe.
Nghe, kamera önünde verdiği röportajlarda, fotoğrafı kendisinin çektiğini ve sahipliğinin elinden alındığını anlatıyor. Nghe’nin iddiasına göre, fotoğrafın çekildiği gün olay yerinde AP kadrosunda resmi olarak bulunan tek fotoğrafçı Ut’tu. Nghe, 2012’de ölen AP’nin Saygon’daki fotoğraf şefi Horst Faas’ı kastederek, onun fotoğrafı Nick Ut’a atfettiğini öne sürüyor. İddiasına göre, Faas’ın bu kredi değişimi kasıtlıydı.
AP, 15 Ocak’ta filmin temel iddiasına yönelik 22 sayfalık bir eleştiri yayımladı. Bu raporda, o gün yolda veya AP’nin Saygon bürosunda bulunan yedi tanığın ifadeleri yer alıyor. Tanıkların tamamı, fotoğrafı Nick Ut’un çektiğine inandıklarını haber ajansına bildirdi. AP’nin soruşturması, o günkü duman ve rüzgâr desenlerinden, karanlık oda etiketleme sistemine kadar birçok detayı inceledi. Sonuç olarak, “Aksi yönde yeni ve ikna edici bir kanıt olmadığı sürece, AP’nin bu fotoğrafı Ut’un çektiğine inanmaması için bir sebep yok.” denildi.
Bu tartışma bana yabancı değil. Aslında, benzer bir olay geçmişte ülkemizde de yaşandı. Bana göre bu sorunun kaynağı, o dönemdeki teknolojik yetersizlikler ve çalışma sistemindeki önemli eksiklikler. The Stringer belgeseli sayesinde tarihe dönük ilginç bir tartışmaya tanıklık ediyoruz. Umarım bu belgesel kısa sürede Türkiye’de de gösterime girer ve bizler de izleme şansına sahip oluruz.
Bu tartışmaların benzerinin yaklaşık 40 yıl önce ülkemizde de yaşandığını hatırlatarak yazıyı noktalayalım.