Geçtiğimiz yıl ülkemiz 6 Şubat tarihine deprem felaketiyle uyandı. 6 Şubat depreminde 50 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesi ülkemizde derin acılara sebep oldu. ‘Asrın Felaketi’ olarak nitelendirilen 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerden 15 milyon insanın etkilendiğini belirten Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Alan, “6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerden yaklaşık bir yıl önce ‘Fay Üzerinde Yaşayan İllerimiz’ başlıklı yazılar ekinde dağıtımlı olarak ilgili tüm kişi ve kurumlara gönderilmesine rağmen ne merkezi idare, ne de yerel idareler tek bir tedbir almadıkları gibi ne odamıza bir soru sormuş ne de halkı uyarma gereği de duymamışlardır. Yaşanan deprem; Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, Osmaniye, Adıyaman, Malatya, Elâzığ, Adana, Diyarbakır, Şanlıurfa, Kilis, Tunceli, Bingöl, Sivas, Kayseri, Niğde, Batman ve Mardin kentlerimizde hasarlara neden olmuş, 15 milyonu aşkın kişi depremden etkilendi. Resmi açıklamalara göre 53 bin 537’si ülkemizde, 8 bin 476’sı Suriye’de olmak üzere toplam 62 bin 13 kişi yaşamını yitirmiş, yaklaşık 107.500’ü ülkemiz insanı olmak üzere toplamda 122 bin kişi yaralandı. 310 bine yakın bina ve bina türü yapı yıkılmış ya da ağır hasar aldı. Baraj, gölet, boru ve enerji nakil hatları, köprü, otoyol, viyadük, tünel, demiryolu, limanlar, hava limanları gibi altyapı, enerji, telekomünikasyon, yol, kanalizasyon, içme ve kullanma suyu şebekesi gibi birçok sayıda tesis zarar görmüş veya kullanılmaz hale geldi” dedi.
Ülkemizde her yıl önemli kayıplara neden olan pek çok doğa olayının afete dönüşmesini önlemek için afet riski altındaki alanların sağlıklı ve güvenli yaşam alanları haline getirilmesi, yani ‘İnsan Odaklı Ve Afet Dirençli Kentler’in oluşturulması öncelikli ve acil bir ihtiyaç olduğunun altını çizen Alan, “6 ve 20 Şubat 2023 tarihli depremlerden etkilenen 18 kentimizde, barınma sorununu çadır ve konteyner kentlerde karşılamak zorunda kalan ve yaşam mücadelesi veren 1,5 milyonu aşkın insanımız için öncelikle insanca yaşam koşulu ve barınma sorunun çözümü konusunda çalışmalar hızlandırılmadır. Bu amaçla; bölgede yer alan kentlerin kırsal ve kentsel alan planlamaları, mekansal strateji planları dikkate alınarak öncelikle yapılmalı, jeolojik sakıncalı alanlar çevre ve uygulama imar planlarına işlenerek yapılaşmaya kapatılmalıdır. Kırsal ve kentsel alanda yaşayan insanlarımızın temel barınma sorununun hızla giderilmesi amacıyla bir dizi çalışmanın birlikte yürütülmesi gerekmektedir. Bu amaçla TOKİ, Emlak Konut, Yapı İşleri Genel Müdürlüğü gibi merkezi idarelerin yanında, belediye ve il özel idareleri de konuyu sahiplenmeli ve bölgede yaşayan vatandaşlarımızın barınma sorununu kısa sürede çözecek tedbirler alınmalıdır. Kırsal ve kentsel alanlarda ‘jeolojik sakıncalı veya fay sakın bantları’ üzerinde yapı yapılmasına kısıtlama getirilmelidir” ifadelerini kullandı.
Deprem bölgesindeki kentlerde yaşayan vatandaşlarımızın temiz su, temiz çevre ve sağlıklı gıdaya erişimi konusunda ilgili idareler gerekli tedbirleri almalı diyen Alan şöyle devam etti:
“Hasar almış altyapı, deprem ve diğer olası jeolojik tehlikeler de dikkate alınarak yenilenmeli, var olanlar ise gözden geçirilmedir. Bölgede yer alan kamuya ait bina ve tesislerde dahil olmak üzere az hasarlı veya hasarsız tüm yapılar ‘kamu eliyle’ gözden geçirilmeli, yetersiz olanlar tespit edilerek yıktırılmalı veya güçlendirilerek can ve mal güvenliği sağlanmalıdır. Bölgede geçim olanaklarını kaybetmiş 650.000’den fazla insanımızın yaşamlarını davam ettirebilmeleri için devletimiz uzun süreli ekonomik destek programlarını devreye almalı, vatandaşlara iş imkanı sağlanmalıdır. Kırsal alanda tarım ve hayvancılık ile geçimini sağlayan vatandaşlarımızın, bu faaliyetlerine geri dönmelerinin sağlanması amacıyla bölgeye özel hibe niteliğinde tarım ve hayvancılık destek programları açıklanmalıdır. Depremden zarar gören büyük ve küçük sanayi veya işletme tesislerinin yeniden üretim süreçlerine dahil edilmesi amacıyla bölge geneli için özel kalkınma programı hazırlanmalı ve bu program dahilinde bölgenin kalkınmasına özel önem verilmelidir.”
Ülkemizin afetlere hazır hale gelmesi için acil bir şekilde Afet, Acil Durum ve İklim Değişikliği Bakanlığının kurulması sağlanması gerektiğini belirten Alan, “Ülkemiz tüm gelişmiş dünya ülkelerinde olduğu gibi afet sonrası müdahale ve iyileştirmeye odaklanan yapıdan bir an önce kurtularak afet öncesi tehlike ve risklerinin azaltılması konusuna odaklanmalıdır. Bu amaçla İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlıkları yıllardır sürdürülen ‘Afet Risk Azaltma Kanun Tasarısı’ ilgili kişi ve kurumların görüşleri alınarak zenginleştirilmeli ve hızla yasalaştırılmalıdır. Son depremler bizlere, depremin en fazla düşük gelire sahip yoksul halk kesimleri etkilediğini göstermiştir. Depremden sonra, görece ekonomik durumu iyi olan vatandaşlarımız deprem bölgesi dışına taşınarak yeni bir yaşam kurma çabalarını sürürken, yoksul halk kesimlerin ise çadır ve konteyner kentlerde günlük yaşamlarını kamunun dağıttığı yardıma muhtaç ve doğanın zorlu koşulları ile mücadele içinde geçirme gayreti içine düştüler. Afetlerin neden olduğu yoksulluk ve eşitsizliğin önlenmesi amacıyla AFAD Başkanlığı gerek yaşanan gerekse bundan sonra yaşanacak afetlerin neden olabileceği yoksulluk, eşitsizlik ve ayrımcılığın önlenmesi için özel araştırmalar yaparak stratejiler ve eylemlilikler geliştirmeli. Türkiye Afet Risk Azaltma Planı 2022-2030 (TARAP) bundan önce hazırlanan strateji ve eylem planları ile raporların akıbetine uğramaması ve yaşama geçirilebilmesi için gerekli finansal kaynakların yaratılması, sürekli izleme, kontrol ve denetim mekanizmaları oluşturularak hayata geçirilmesi sağlanmalı, buna ilişkin bilgiler düzenli olarak kamuoyu ile paylaşılmalı” ifadelerini kullandı.
6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun vatandaşlarımızın afet tehlike ve risklerine karşı korunmasını sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirten Alan, “TOKİ yeniden yapılandırılmalı, yoksullar için sosyal konutlar üreten bir yapıya dönüştürülmeli. Yaşanan büyük yıkımın ve can kabının nedenleri Cumhuriyet Başsavcılıklarınca ayrıntılı olarak araştırılmalı, yıkımda sorumluğu bulunan etüt proje müelliflerinden, yapı denetime kuruluşlarına, ruhsat veren kurumların idari ve teknik personelinden, Valiliklere bağlı olarak görev yapan il yapı denetim komisyonlarına, idari sorumluluğunu yerine getirmeyen belediye meclis üyelerinden, belediye başkanlarına varıncaya kadar her kesimden insanın hukuki sorumluluğu sorgulanmalı, gerekli cezai işlemler uygulanmalı. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak bir kez daha ifade ediyoruz ki; doğa olaylarının afete dönüşmesi kader değildir ve toplumsal acıların tekrar tekrar yaşanmaması bizim elimizdedir. Doğa kaynaklı olayların afete dönüşmemesi ve ülkemizde yaşanan acıların tekrarlanmaması için doğa ve teknoloji kaynaklı afet risklerine karşı etkin bir mevzuat altyapısını, güçlü kurumsal yapılanmayı, afet güvenliğini önceleyen bir ekonomiyi, tedbirleri kararlılıkla uygulayan bir siyaseti ve afet farkındalığı yüksek bir toplumu yaratmak ve bu yolda ilerlemek zorundayız. Üzerinde yaşadığımız yerkürede tanık olduğumuz gelişmelere, aklın ve bilimin ışığını yansıtmaya çalışmak temel anlayışımız olmaya devam edecektir” dedi.