Sağlık kurumlarında ölüm anında manevi destek verilmeli!

Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Reşat Öngören, ölüm ve yas konusunu değerlendirdi. Prof. Dr. Reşat Öngören, “Sağlık kurumlarında yakınlarının yanında olamadığı durumlarda hiç olmasa bir din görevlisinin hastaya refakat etmesi ve onu dualarla, tevhitlerle uğurlaması güzel olur. Bu hususta hukuki bir düzenleme yapılmalı” dedi. 
KUR’AN-I KERİM İNSANIN DÜNYAYA GELİŞ SEBEBİNİ ANLATIYOR…
İnsanın dünyadaki gelişiminin kendi iradesinin dışında ve ölümün kaçınılmaz bir olgu olduğunu belirten Prof. Dr. Reşat Öngören, “İnsanoğlu kendi isteğine bağlı olmadan dünyaya gelmekte ve belli bir süre yaşadıktan sonra ölümü tatmaktadır. Kur’an-ı Kerim insanın dünyaya geliş sebebini güzel kulluk ile sonsuz hayat için hazırlık ve sınav olarak açıklar. Bu dünyada iyilik yapanlar ahirette iyilikle, kötüler ise sıkıntılı bir yaşamla karşılaşacaktır. Peygamber Efendimiz ölen insanlardan inançlı ve iyilik sahibi olanları ‘istirahate çekilenler’, kötüleri ise ‘ölümü sebebiyle insanların rahata erdiği kimseler’ şeklinde ikiye ayırmış ve ‘Mümin öldüğü andan itibaren dünyanın meşakkati, elem ve eziyetlerinden kurtulmuş olur. Kâfir veya kötülükte ısrarcı olan kimse öldüğünde ise insanlar, ülkeler, çevre ve bütün canlılar onun şerrinden kurtulmuş olur’ buyurmuştur.” dedi.
“BAZILARI ÖLMEDEN CENNETTEKİ YERİNİ GÖRÜP SEVİNİRLER!”
Kötülükten sakınıp iyilik ve güzellikleri yaşayarak ve yaşatarak “Allah dostu” olma özelliğini kazananlar için ölümün korkulacak bir durum olmaktan çıktığını anlatan Prof. Dr. Reşat Öngören, “Hatta ölümle Dosta kavuşacak olmanın sevincini gönüllerinde hissetmeye başlarlar. Bunlardan bazıları ölürken tebessüm eder, bazıları sevincinden uçacakmış gibi coşar, bazıları vefat ettikten sonra hayat belirtileri gösterir, bazıları ölmeden cennetteki yerini görüp sevinirler. O yüzden Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî gibi birçok Allah dostu ölmeyi ‘şeb-i arûs’ olarak, yani düğün gecesi sevgiliye kavuşma şeklinde ifade etmişlerdir. Böyle bir ölüm esasen yeni bir doğum anlamına gelmektedir.” diye konuştu.
ÖLMEK ÜZERE OLAN KİMSENİN SON ANLARINI HUZUR İÇİNDE GEÇİRMESİ İÇİN NE YAPMALI?
Prof. Dr. Reşat Öngören, ölmek üzere olan kimsenin son anlarını huzur içinde geçirmesiyle ilgili şunları dile getirdi:
“Ölmek üzere olan kimsenin son anlarını huzur içinde geçirmesi için gerekli ortamın hazırlanması gerekir. Allah’a kavuşmak üzere olduğundan ölüm döşeğinde iken yanında sevdiği kişilerin bulunması, yumuşak ve hafif bir sesle kelime-i tevhidin (Lâ ilâhe illallah) tekrar edilmesi tavsiye edilmiştir. Bununla birlikte pek çok kişinin evinde sevdiklerinin yanında değil de sağlık kurumlarında ruhunu teslim ettikleri bilinmektedir. O yüzden sağlık kurumlarında yakınlarının yanında olamadığı durumlarda hiç olmasa bir din görevlisinin hastaya refakat etmesi ve onu dualarla, tevhitlerle uğurlaması güzel olur. Bu hususta hukuki bir düzenlemenin yapılmasına şiddetle ihtiyaç olduğunu belirtmeliyim.”
YAS SÜRECİ NASIL OLMALI?
Dinimizin bizden ölüm ve benzeri musibetler karşısında sabırlı ve metanetli olmamızı istediğini dile getiren Prof. Dr. Reşat Öngören, “Doğum ve yaşam gibi ölümü de tabii karşılayarak takdire rıza göstermek ve ölüm hâdisesinden ahiret için ders çıkarmak gerekir. İnsan sevdiği bir kimseyi kaybedince tabii ki üzülür; inleyip sızlayarak ağlar. Ancak feryat ve figanlarla taşkınlık yapmak uygun değildir. Peygamber Efendimiz hüzünlenerek ağlamanın normal insanî bir tavır olduğunu, yanaklarını dövmek, yakalarını yırtmak gibi aşırılıkların doğru olmadığını belirtmiştir. O yüzden ağlarken saçları yolma, üst baş yırtma, yüz göğüs paralama, başa kül savurma, diz dövme, karalar giyme, feleğe küfretme gibi hal ve hareketler günah sayılarak yasaklanmıştır.” şeklinde konuştu.
TÂZİYEDE NASIL BAŞ SAĞLIĞI DİLENİR?
Taziye konusuna da değinen Prof. Dr. Reşat Öngören, şunları dile getirdi:
“Tâziye, yakını vefat eden kimseleri sabır ve metanet göstermeye teşvik etmeyi, baş sağlığı dilemeyi, onları teselli edip acılarını paylaşmayı ifade eder. Hz. Peygamber’in (a.s.) yakını ölenleri ‘Veren de alan da Allah’tır; O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır’ şeklinde teselli ettiği bilinmektedir. Ölen hakkında, ‘Allah rahmet eylesin; mekânı cennet olsun, Allah kusurlarını bağışlasın’ gibi sözlerle dua edilmelidir. Ayrıca ‘Geride kalanların başı sağ olsun; Allah sabırlar versin; kalanlara Allah hayırlı uzun ömürler versin; Allah başka acı göstermesin; ölenle ölünmez er geç hepimiz öleceğiz; Allah iman nasip etsin’ gibi cümlelerle ölenin yakınları da teselli edilir.”
ÖLENİN HAKKINDA ÇİRKİN SÖZLER SÖYLENMEMELİ!
Prof. Dr. Reşat Öngören, ölenlerin Peygamber Efendimizin emrine uyarak güzel hâtıralarıyla ve iyilikleriyle yâd edilmesi ve hakkında çirkin sözler söylenmemesi gerektiğine de işaret ederek, “Yine Peygamber Efendimizin tavsiyesi gereği cenaze evine yemek götürülmelidir. Ölünün ardından tasavvuf büyüklerinin yetmiş bin adet tevhid (Lâ ilâhe illallah) okuyarak ‘tevhid hatmi’ yaptıkları ve sevabını ölüye bağışladıkları bilinmektedir. Ayrıca dualar etmek, Kur’an okumak ve okutmak oldukça sevap ve ölü için yararlı olmakla birlikte bunların özellikle yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gününde yemek vererek, helva dağıtarak yapılması sonradan ortaya çıkmış şeylerdir.” şeklinde de sözlerini tamamladı.