Türkiye’de 31 Mart yerel seçimleri yaklaştıkça seçim sonucu daha çok merak edilmeye başlandı. Ekonomiden Sorumlu Devlet eski Bakanı Ufuk Söylemez, Türkiye’nin demokratikleşmesi, laik sosyal bir hukuk devleti olarak yoluna devam etmesinin seçimlere her zaman önem yüklediğini belirterek, “ Bu yerel seçimlerde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları benim kanaatimce stratejik oy kullanacaktır. Partizan, takım tutar gibi parti tutan bir anlayışla değil de, ekonomik sorunları, enflasyonu, Suriyeli istilasını, otoriter yönetime doğru kayışı görerek demokrasiye sahip çıkan bir anlayışla stratejik oy tercihi yapacaktır. Bunu daha önceki zamanlarda gördük. Mahalli İdarelerin muhalefet partileri tarafından kazanılması hiçbir zaman ülke istikrarı açısından sorun yaratmıyor. Bu örneği 1994 seçimlerinde de gördük zaten” dedi.
Türkiye’de 31 Mart tarihinde yapılacak yerel seçimlerde seçmenlerin sorumluluk içinde sandığa gideceklerinin daha şimdiden anlaşıldığını kaydeden Söylemez, şunları söyledi:
“Bu seçimlerde seçmenin stratejik oy kullanacağını söylemek mümkün. Hatta bazı noktaları dikkate alarak söylersek böyle bir çağrının yapılmasını da faydalı olacağını görebiliyoruz. Seçmen, Türkiye’yi düşünerek oy kullanacaktır. Türkiye, laik, sosyal, hukuk devleti. Bu ilkelere seçmen sandıkta sahip çıkacak, aynı zamanda muhalefet partilerinin mevcut görüntüsüne rağmen seçmen sandıkta stratejik oy kullanarak mesajını verecek. Sonuçta seçmen Türkiye’nin geleceğini düşünerek oy kullanacaktır. Bakıyoruz bugün Türkiye’nin bir takım sosyoekonomik ve sosyokültürel sorunları bulunuyor. Bu sorunları günlük hayatında yaşayan seçmen tam da bu nedenle atacağı her stratejik oyla gereğini yapacaktır. Kırsal kesimde seçmenin oy tercihini elbette farklı kriterler de etkileyebiliyor. Büyükşehirlerde başta da Ankara, İstanbul gibi büyükşehirler olmak üzere seçmenin stratejik bir tercih yapacağını görebilmek mümkün.”
Türkiye’nin içinden geçtiği süreçte bir takım ekonomik ve siyasal sistem açısından sorunlarının seçmen tarafından görüldüğünün belli olduğunu belirten Söylemez, “Örneğin Suriyeli istilasından büyükşehirlerde yaşayanlar başta olmak üzere insanımız rahatsız. Türkiye’nin Ortadoğululaşma riski dikkat çekiyor. Diğer yandan bu siyasal sistem ile toplumsal sorunlar istendiği oranda çözüm bulamıyor. Parlamenter rejimin ülkeye kazandırdıklarını seçmenin görebildiği ortada. Bu nedenle başta büyükşehirler olmak üzere seçmenin iktidara bir sarı kart göstermesi hiç de sürpriz olmayacaktır kaldı ki önümüzdeki süreçte yeni anayasa tartışmaları, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesine yönelik kaygılar son günlerde yaşanan sorunlarla birlikte gündemdeki yerini de almış görünüyor” diye konuştu.
Türk milletinin tarafsız, kucaklayıcı, birleştirici bir cumhurbaşkanlığı anlayışına çok alıştığını ve bunu siyasette görmek istediğini belirten Söylemez, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Türkiye’de millet cumhurbaşkanını tarafsız, birleştirici, kucaklayıcı bir üslup ile görmek istiyor. Türkiye cumhuriyetini temsil eden bir makamın tarafsız ve birleştirici olması millet açısından büyük önem taşıyor. Bugün gelinen noktada ise maalesef seçim propagandalarında cumhurbaşkanı genel başkan sıfatıyla bir ilçe belediye başkan adayının elini kaldırabiliyor. Vali ve mülki bazı makamların orada olması, devlet imkanlarının kullanılması, tüm bunlar Türkiye’de seçimlere bir takım eleştirilerin gelmesine neden de oluyor. Muhalefete yönelik orantısız bir güç kullanımının gerçekleştirildiği yönündeki izlenim her geçen gün artıyor. Demokratik rekabet seçim süreci boyunca büyük önem taşımaktadır. Demokrasilerde tüm partiler seçimlere eşit şartlarda girerek demokratik bir yarış ortamında eşitlik içerisinde yarışır. Türkiye’de bugün görünüm bunu yansıtmıyor. Bu uluslararası platformda da ne yazık ki dikkat çeken bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Bunun son bulması Türkiye açısından büyük önem taşımakta. Seçimler eşit şartlarda, demokratik rekabet ortamında olmalıdır.”
Seçmenin hassasiyetlerini ortaya koyarak sandığa gideceğine dikkat çeken Söylemez, “Siyasi ikbal, parti ayrımcılığı gözetmeksizin, demokrasiyi içine sindiren adaylara oy verecek bir seçmen tablosu görülüyor. Zaten stratejik oy dediğimizin bir tarafı da bu. Seçmen muhalefeti sandıkta bir araya getirebilir bu seçimlerde. Seçmenin seçimlerde ittifak ayrımını, parti ayrımını dikkate almadan oy kullanacağını düşünüyorum. Merkezi idarede bulunan parti ile yerel idareleri elinde bulunan partinin aynı olması istikrarı sağlar yönündeki bir üslubun bu seçimlerde geçerli olacağını söylemek kolay değil. 1994 yılında DYP-SHP iktidarı döneminde milletin tercihi büyükşehirler ve iller başta olmak üzere dönemin muhalefet partisinden yana olmuştu. Yani merkezi idare iktidar partisinde, yerel idareler muhalefet partisinde olursa istikrar olmaz gibi bir anlayış 1994’ten bu yana Türk siyasal tarihinde geçerli değil. Böyle bir kural yok. Seçmenin sağduyusu o zaman da vardı, bugün de olacaktır” diye konuştu.
Seçmenin DYP-ANAP bölünmüşlüğünün ve soldaki bölünmüşlüğün nasıl bir tablo ortaya çıkardığını da daha önceki seçimlerde gördüğünü belirten Söylemez, “Bu deneyimi de yaşadı Türkiye. O zaman ki muhalefet partisi yüzde 25 ile büyükşehirlerde seçim kazanabilmişti. Bu nedenle bu seçimlerde ben seçmenin bu yaşanmışlığı da dikkate alacağını düşünüyorum. Tüm seçmenler kendi görüşlerini yansıtan partilere oy vereceklerdir elbette buna ipotek konamaz ama bugün gelinen noktada seçmenlerin önemli bir kısmı Türkiye’nin geleceğini dikkate alarak stratejik oy kullanacaktır” ifadelerini kullandı.
Seçimlerin kutuplaştırmanın bir aracı olarak da görülmemesi gerektiğini kaydeden Söylemez, “Seçimler bir kutuplaştırma aracı değil. Bugün en önemli sorunlarımızdan birisi de toplumsal kutuplaşma. Bu kutuplaşma Türkiye’de bir istikrarın oluşmasını engelliyor. Bu nedenle hangi alanda olursa olsun bu kutuplaştırma ortamında sağlıklı program uygulayamazsınız. İktidarın seçimden sonra kemer sıkma politikasını bu kutuplaştırma içeresinde uygulaması çok zor. IMF ya da IMF’siz istikrar programı kutuplaşma ortamında uygulanabilir görünmüyor. Öte yandan seçimlerden sonra yaşanacak bir erken genel seçim çağrısını da dikkate almak gerekiyor. Toplumsal barış olmadan, iç cephede bütünleşme olmadan başta ekonomik sorunlar ve dış politika olmak üzere ülkedeki sorunların üzerinden gelmek kolay olmaz. Bu nedenle toplumsal bütünlük içinde olmalıyız. Seçimler ise kutuplaşmaya vesile olmamalı. İktidarın en büyük endişesinin de zaten bu ortamda seçimler kaybedilmesi durumunda kemer sıkma politikasını hayata geçirememesi ve erken genel seçim çağrıları olduğunu görüyoruz. Bu nedenle merkezi idareyle, yerel idarelerin bir olması gerektiği üzerinde duruyorlar. Oysa istikrar ancak demokratik kurumların tam olarak kurallarıyla işlemesi ile olur. Bu açıdan bu seçimlerdeki haksız rekabet ortamının da tartışılabileceğini unutmayalım” ifadelerini kullandı.