Madde bağımlılığının artışıyla ilgili ciddi bilgilerin olduğuna işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Avrupa ülkelerinin ortaöğrenim öğrencileri arasında yaptığı ve ESPAD olarak bilinen bir rapor, bu artışı belgelemektedir. Türkiye de bu çalışmanın bir parçasıdır. ESPAD, Avrupa Okul Anket Projesi diye geçiyor ve Avrupa Birliği’ne üye ülkelerdeki ortaokul öğrencilerinin yaşam boyu, yani anketin yapıldığı döneme kadar, en az bir kez sigara, alkol veya madde kullanma oranlarını tespit eder. Çalışma, 100 binin üzerinde öğrenci üzerinde yapılmış.” dedi.
“AVRUPA’YA YETİŞMİŞ DURUMDAYIZ”“Lise seviyesindeki gençlerin yüzde 41’i hayatında en az bir kez sigara kullanmış, yüzde 79’u alkol kullanmış ve yüzde 17’si madde kullanmış” diyen Tarhan konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu oranlar oldukça yüksektir. 1989’da GATA’dayken, yedek subay öğrencilerine yönelik bir tez çalışması yapmıştım ve bu öğrenciler arasındaki madde kullanım oranı yüzde 1 çıkmıştı. 20-30 yıl, hatta 40 yıl önce üniversite mezunları arasında yüzde 1 olan madde kullanım oranı, günümüzde yüzde 17’ye çıkmış durumda. Bu da 17 katlık bir artışı gösteriyor. Küresel olarak, Avrupa Birliği’nde ve Türkiye’de gençler arasında madde kullanımı oranları arasında çok az fark var. Avrupa’ya yetişmiş durumdayız ve madde kullanım oranında Avrupa ile eşdeğer gidiyoruz.”
Artışın sebebinin, gençlerin daha önce aileleri tarafından korunabilirken, günümüzde aile yapısı zayıfladığı ve aile güvenli bir alan olmaktan çıktığı için gençlerin rahatlıkla yasaklı maddelere ulaşabilmeleri olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Bu duruma neden olan açık kapı ise sosyal medya ve akıllı telefonlar. Gençler bu kanallardan çok rahatlıkla maddelere ulaşabiliyorlar. Çevrelerinden de aynı şekilde kolayca erişim sağlıyorlar. Bu yüzden anne, baba ve aileye rağmen madde, alkol ve sigara kullanım oranı gençlerde artmış durumda.” dedi.
MADDE KULLANIMI GÜVENLİK SORUNU“Türkiye’de madde kullanımı şu anda ciddi bir güvenlik sorunu haline gelmiş durumda. 20-30 yıl sonra Türkiye, Avrupa Birliği gibi göçmenlerle eksikliğini tamamlamaya çalışırken, biz kendi gençlerimizi kaybedersek geleceğimizi kaybetmiş olacağız.” diyen Prof. Dr. Tarhan, Türkiye için düşünenlerin önceliklerini değiştirmeleri gerektiğini dile getirdi.
Anne babanın birisinde alkol ve sigara varsa risk 5 kat artıyor
Prof. Dr. Tarhan, “Özellikle aile içinde ihmal ve istismar vakaları artmış durumda. Erkek cinsiyetinde bu oran daha yüksek ve anne babanın birisinde alkol ve sigara varsa, çocukta bu alışkanlıkların olma ihtimali beş kat daha fazla. Türkiye’de bu alanda olumlu bir gidişat yok. Bu nedenle madde ve alkol kullanımına karşı mücadele yapılıyor ve yapılmaya çalışılıyor.” diye konuştu.
Şu anda klasik yöntemlerin, alkolün, sigaranın ve maddelerin zararlarını vurgulayan negatif propagandayı içerdiğini ve bu tür yaklaşımların da genellikle etkili olmadığını ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “Dünya genelinde pozitif propaganda yöntemleri ve pozitif etkileme gücü öneriliyor. Yani, sadece korkutarak önlemeye çalışmak yerine, insanların yaşam kalitesini artırarak, onları olumlu ve doğru davranışlara yönlendirerek koruma stratejileri geliştirilmelidir. Özellikle birinci koruma düzeyinde, sağlıklı kişilere madde kullanımından kaçınmaları için neler yapabilecekleri anlatılmalıdır. Bu çalışmalar, madde adını anmadan, kişilere pozitif güçlendirme yöntemleri sunarak yapılmalıdır. Mutluluğu ve sosyal hayatı iyileştiren stratejiler, maddeye duyulan ihtiyacı azaltabilir. Araştırmalar, insanların genellikle heyecan arayışından ve stres azaltma ihtiyacından dolayı madde kullanımına yöneldiğini göstermektedir. Aile bağları zayıf olduğunda ve mutsuzluk yaşandığında, gençler bu boşluğu gidermek için madde kullanımına yönelebilirler. Bu durum, madde kullananların oluşturduğu alt kültür gruplarının ortaya çıkmasına neden olabilir.” şeklinde konuştu.
TEDAVİ SONRASINDA REHABİLİTASYON MERKEZLERİ DAHA ETKİLİ BİR ÇÖZÜM SUNARMadde kullananların tedavisinin genellikle hastane ortamında zor ve maliyetli bir süreç olduğuna işaret eden Prof. Dr. Tarhan, “Bu nedenle, en akıllı strateji, insanların madde bağımlısı olmalarını önlemek için proaktif adımlar atmaktır.” dedi.
Tedavi sonrasında özellikle çocuklar için rehabilitasyon merkezleri daha etkili bir çözüm sunacağına dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, “Türkiye’de, gönüllü sivil toplum kuruluşları (STK) tarafından yürütülen rehabilitasyon çalışmaları da önemlidir. Ancak, mevcut yasal engeller nedeniyle, bu tür STK’ların faaliyet göstermesi zorlaştırılmıştır. Kamu tüzel kişilikleri, vakıflar ve üniversiteler bu konuda daha fazla destek sağlamalıdır.” diye konuştu.
Kocaeli Belediyesi’nin, yasal olarak bağımlılıkla ilgili bir merkez açamasa da Tazelenme Merkezi adı altında bir yapı kurduğunu ve bu merkezin, gençlerin ve öğrencilerin kalabileceği, çeşitli destekler alabileceği bir yer sağladığını anlatan Prof. Dr. Tarhan, “Belediye, bu girişimi kendi inisiyatifiyle başlatmış ve birçok genç burada düzelmiş. Bu tür girişimler, STK’lar tarafından da yapılabilir, ancak bürokrasi genellikle bu süreci zorlaştırıyor ve işin ciddiyetini yeterince görmüyor. Bu nedenle, gençlerin kötü alışkanlıklardan korunması gibi önemli bir konuda zaman kaybı yaşanıyor. Şu anda, günlük işlerin ve medyanın getirdiği dikkat dağınıklığı yüzünden, çocuklarımıza yeterince zaman ayırmıyor, onlarla yeterince sohbet etmiyoruz. Gece geç saatlere kadar televizyon izleyerek çocuklarımızla ilgilenmiyoruz. Bu tür ihmaller, gençlerin kötü alışkanlıklardan korunmasında büyük bir engel oluşturuyor.” şeklinde konuştu.
ÇOCUĞU ŞIMARTTIK VE DIŞ ETKİLERE KARŞI SAVUNMASIZ HALE GETİRDİKÇocuklarla konuşurken genellikle konferans verir gibi veya vaaz eder gibi davranıldığını, bunun da çocukla yol arkadaşı olmak yerine, sadece bir eğitimci gibi yaklaşmaktan olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, “Çocuğu şımarttık ve dış etkilere karşı savunmasız hale getirdik. Eğer çocuk, anne-baba arasındaki sağlıklı bir ilişkiye sahip değilse, kendini mutsuz ve güvensiz hissedebiliyor. Bu durum, çocuğun evden ayrılmasına veya madde kullanımına yol açan sebeplerden biri olabiliyor. İmkanları olan çocuklar, kendi başlarına yaşamaya başlamak için evden uzaklaşıyor; imkanları kısıtlı olanlar ise üniversiteye giderek evden uzaklaşıyor. Ayrıca, bazıları evlenip çocuk sahibi olsalar bile, alkol kullanarak aile içindeki huzursuzluğu dışa vuruyorlar. Bakıyorsunuz ailede sağlıklı iletişim yok.” dedi.
Eğer aile dinamikleri sağlıklıysa ve anne-baba arasında güçlü bir iletişim varsa, çocuk madde kullanımına başlasa bile aile ortamının, onu bu alışkanlıktan uzaklaştırabileceğini dile getiren Prof. Dr. Tarhan, “Evde sıcak ve paylaşımcı bir ortam varsa, çocuk maddeyi denese bile, aileyle olan bağları dolayısıyla madde kullanımı yerine ailesini tercih etme olasılığı yüksektir. Ancak, aile üyeleri madde kullanımına karşı çok yumuşak veya serbest davranırsa, bu sevgi ve şefkatin kötüye kullanımı anlamına gelebilir. Anne-baba, çocuklarına alkol içmelerine izin vererek ya da evde madde kullanımına göz yumarak, bu alışkanlığın gelişmesine zemin hazırlayabilir. Bazı ebeveynler, çocuklarına alkol vererek ‘kontrol altında’ tutmaya çalışabilirler. Bu yaklaşım, çocuğun madde bağımlılığının başlamasına ve ilerlemesine neden olabilir.” dedi.
SAĞLIKLI AİLE BAĞLARI VE İYİ İLETİŞİM, ÇOCUKLARI RİSKLERDEN KORUYABİLİYORAile dinamiklerinin ve iletişimin, çocukların madde bağımlılığı üzerindeki etkisinin çok belirgin olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, “Sağlıklı aile bağları ve iyi iletişim, çocukları bu tür risklerden koruyabilir. Aile içindeki sıcaklık, pozitif destek, takdir ve onay önemlidir. Ancak, aile içi iletişim eksikliği, zayıf aile bağları ve ebeveynlerin eğitimsizliği sorunları artırabilir. Çocuklar, disiplin eksikliği veya aşırı serbestlik durumunda madde kullanımına yönelebilir. Özellikle, ebeveynlerin tutarsız mesajları ve kontrolsüz davranışlar, madde kullanım riskini artırır. Ancak, sağlıklı bir aile ortamı olan çocuklar, madde kullanımının çekiciliğinin farkına varıp ailelerine geri dönebilirler.
GENÇLER ARASINDA SOSYAL İZOLASYON VE YALNIZLIK MADDE KULLANIMINI TETİKLİYORGençler arasında sosyal izolasyon ve yalnızlığın, madde kullanımını tetikleyen faktörlerden biri olduğuna da vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, sosyal medyanın da yüz yüze etkileşimin yerini tutmayan yapay bir sosyallik sunduğunu ve bunun, gençlerin yalnızlık hissini geçici olarak hafifletebildiğini, ancak, sosyal medya ilişkileri gerçek duygusal bağlantılar sağlamadığı için, kullanıcıların gerçek sosyal etkileşimler ve derinlemesine ilişkiler eksikliği yaşadıklarını anlattı.
Sosyal medyanın sınırlı ve bilinçli kullanımı önemine de vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan, “Sosyal medyanın, gerçek yüz yüze etkileşimin yerini alması yerine, sağlıklı ilişkiler ve gerçek sosyal bağlantılar kurma çabası öne çıkmalıdır. Aile içindeki sıcak ve destekleyici ilişkiler, çocukların yalnızlık ve sosyal izolasyondan etkilenmeden sağlıklı gelişimlerini sürdürmelerine yardımcı olabilir. Yalnızlık kendini yalnız hissetme gençlerde diğer yaşlardan daha fazla yeni kuşakta. Sosyal izolasyon var. Çocuğun anneyle, babayla oturup konuşma, birlikte zaman geçirme, paylaşımı yok. Yalnız hissediyor çocuklar.” şeklinde sözlerini tamamladı.