Hamas’ın 7 Ekim tarihinde İsrail’e düzenlediği saldırının ardından başlayan İsrail operasyonlarıyla birlikte yaşananlar sonucunda sivil ölümleri sürüyor. Hamas’ın böyle bir ateşi neden yaktığı konusunda ciddi soru işaretleri olduğunu ifade eden emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik, “İsrail ile ilişkiler normalleşme sürecine girdiği bir süreçte Hamas’ın saldırısı ve İsrail’in buna karşılık vermesi Türkiye- İsrail ilişkilerinin normalleşme rotasına bomba gibi düşen bir etki yarattı. Bu süreçte daha dikkatli politikalar izlemek kaçınılmazdır. Bu noktada Lozan Konferansı ile Türk dış politikasının önemli bir kazanımını ve ilkesinin altını çizmekte fayda görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olarak kabul edilen Lozan Antlaşması ile birlikte oluşan bu ilke Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecek nesillere bıraktığı paha biçilmez bir miras olarak görülmelidir. Türkiye’nin dış politikada yönü, çizgisi, dengesi, ekseni değişme, kayma, göstermedi. Zikzak meydana gelmedi. Atatürk’ün Yurtta sulh, Cihanda sulh ilkesi esas alındı. Dış politikamız için Lozan Antlaşması ile kurulmuş olan dengeler gözetildi, korundu. Lozan Dengesi kavramı çeşitli hükümetlerin programlarında Türkiye’nin dış politikasının temel ilkelerinden biri olarak dile getirildi” dedi.
Hamas’ın halkını korumak için böyle bir ateşi yakmasının nedeninin tam olarak hala anlaşılamadığını kaydeden Uluçevik, şunları söyledi:
“Hamas sadece bölgedeki kadın, çocuk ve yaşlılar başta olmak üzere savaş ile hiçbir ilgisi olmayan insanları, sivilleri ateşe atmadı aynı zamanda bölgesel ve küresel barış ve istikrarı da sonu felaket riski taşıyan tehlikelerle baş başa bırakmış oldu. Bunun izahı nasıl yapılır tam olarak bilemiyorum. Öte yandan bölge devletleri ve küresel anlamda büyük olan devletler kendi çıkarları doğrultusunda izledikleri politikalarla çatışmaların yayılma riskini daha arttıran bir tutum izlemiş oldular ki bu da bölgenin istikrarı ve güvenliği açısından son derece tehlikeli gelişmeleri getirebilecek potansiyele sahip bir durum. Hamas’ın bu saldırısının bölgedeki normalleşme süreçlerine bir tepki olarak mı algılanacak onu tam olarak kestirebilmek bu sıcak ortamda kolay değildir. Bölgenin yangın yerinden bir an önce çıkması aklı selim politikalarla mümkün olacağı açık ve ortadadır.
Hamas’ın saldırısının ardından Türkiye’nin bölgedeki ilişkilerin normalleştirme sürecini de derinden etkilediğini belirten Uluçevik, “Türkiye bir yılı aşkın zamandır kendi bölgesinde ve batı ülkeleriyle olan ilişkilerini normalleştirme açısından önemli hamleler yapıyordu. Bunlar dikkat çekiciydi. Bu girişimler aynı zamanda Türkiye’nin milli çıkarları açısından önemli girişimlerdi. Bunu kabul etmemiz gerekir. Bu nokta yaşanan saldırı Türkiye’nin bu önemli hamlelerini sekteye uğratabilecek birtakım gelişmeleri beraberinde getirebilecek niteliktedir. Türkiye’de bundan etkilenecek hatta normalleşme süreci bir başka döneme kalabilecektir. Böyle bir sonucun olmasını Türkiye’de kimse istemez ama böyle bir sonuç olası ihtimallerden biri olarak karşımızda duruyor. Eğer, bu saldırı ile bölgemizde yaşanan gelişmeler Türkiye’nin normalleşme için attığı önemli adımları sekteye uğratırsa bundan kazanç elde olacak uluslararası politikada maalesef Türkiye ile çıkarları örtüşmeyen, hatta çakışan ülkeler olacaktır. Bu nedenle Türkiye milli çıkarlarını merkeze alan hassa dış politika hassas sürecini devam ettirmek için çabalarını sürdürmesi gerekir. Bu hassas süreç Türkiye açısından önemli bir süreçtir” diye konuştu.
İlkelere dayalı dış politika anlayışında olayların gelişimine bağlı olarak U dönüşleri, sert dönüşler yapmanın sağlıklı bir anlayış göstergesi değil, zafiyet olarak algılanacağının altını çizen Uluçevik, “İsrail ile ilişkiler normalleşme sürecine girdiği bir süreçte Hamas’ın saldırısı ve İsrail’in buna karşılık vermesi Türkiye- İsrail ilişkilerinin normalleşme rotasına bomba gibi düşen bir etki yarattı. Bu süreçte daha dikkatli politikalar izlemek kaçınılmazdır. Bu noktada Lozan Konferansı ile Türk dış politikasının önemli bir kazanımını ve ilkesinin altını çizmekte fayda görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu olarak kabul edilen Lozan Antlaşması ile birlikte oluşan bu ilke Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecek nesillere bıraktığı paha biçilmez bir miras olarak görülmelidir. Türkiye’nin dış politikada yönü, çizgisi, dengesi, ekseni değişme, kayma, göstermedi. Zikzak meydana gelmedi. Atatürk’ün Yurtta sulh, Cihanda sulh ilkesi esas alındı. Dış politikamız için Lozan Antlaşması ile kurulmuş olan dengeler gözetildi, korundu. Lozan Dengesi kavramı çeşitli hükümetlerin programlarında Türkiye’nin dış politikasının temel ilkelerinden biri olarak dile getirildi” ifadelerini kullandı.