76. Türkiye Jeoloji Kurultay’ı dün başladı. Kurultayın açılış konuşmasını yapan Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Alan, artık afetlere karşı ciddi tedbirler alınması gerektiğini vurguladı.
“Kurultayımız jeoloji bilim ve mühendisliğinin temel konuları ile birlikte her yıl ülke gündeminde yer alan ve mesleki uzmanlık alanımız içinde bulunan farklı bir ana tema çerçevesinde gerçekleştirilmektedir” diyen Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Alan, “Bu yılki ana tema ise 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerin 11 kentimizde yarattığı büyük can kaybı ve yıkımın bir daha ülkemizde yaşanmaması için bugüne kadar yerbilimleri alanında yaptığımız bilimsel ve teknik çalışmaları ile bu çalışmalardan elde ettiğimiz sonuçların değerlendirilerek alınması gereken önlemlerin tartışılması ve kentlerimizin olası afet tehlikelerine hazır hale getirilmesi için ‘afet dirençli kentler’ olarak belirlenmiştir. Bu tema ülkemizin de taraf olduğu BM tarafından 2015 yılında Japonya’nın Sendai kentinde düzenlenen ve afet risklerinin azaltılması konusunda gerçekleştirilen 3. BM Dünya Genel Konferansı sonucu alınan kararlarla da uyumludur. Ülkelerin, BM 2030-Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine( 2015-2030) erişim için Sendai Afet Risk Azaltma Çerçeve Protokolünde belirtilen esaslar çerçevesinde hazırlıklarını yapmalarını talep etmekte ve belirli periyodlarla yapılan toplantılarda ülkelerin hazırlıkları ve afet risk azaltması konusunda yaptıkları çalışmalar raporlaştırılarak kamuoyu ile paylaşılmaktadır” ifadelerini kullandı.
6 Şubat 2023 tarihli Kahramanmaraş merkezli depremlerin Sendai Afet Risk Azaltma Çerçeve Protokolünde belirtilen esaslara uyulmadığını gösterdiğini söyleyen Alan, “Geçen zaman dilimi içerisinde ne ilgili idareler, ne de yöneticilerimiz tarafından konunun önemi ve aciliyeti yeterince dikkate alınmamıştır. 6 şubatta yaşanan felaket sonucunda; yapılan resmi açıklamalara göre 53 bin 537 kişi yaşamını yitirirken, 107 bini aşkın vatandaşımız yaralanmış, 310 bini aşkın bina ve bina türü yapı ya yıkılmış veya ağır hasar görmüş, karayolu, enerji hatları, limanlar, demiryolları, hava alanları, baraj ve göletler, kentsel altyapı ya tamamen veya kısmen hasar gördü. TBMM Deprem zararlarını azaltma komisyonun raporunda belirtildiği üzere 148.9 milyar dolar ekonomik kayıpla karşı karşıya kalmıştır. Bu yetmemiş, kurumsal yapılanmadan, mevzuat düzenlemelerine, sosyal ve siyasal alanda atılması gereken adımlardan, sigorta sistemine kadar TBMM Deprem zararlarını azaltma komisyonun da ifade ettiğimiz önerilerimizi de bu salonda, bu kürsüden ifade etmişim” diye konuştu.
Geçmiş yıllarda yaptıkları uyarıların ne kadar yerinde olduğunu belirten Alan sözlerine şöyle devam etti:
“Bütün uyarılarımıza rağmen; afet risklerinin azaltılması konusunda ülke olarak arzu ettiğimiz noktada olmadığımız görülüyor. Örneğin geçen hafta İstanbul Beşiktaş’ta bir inşaatın restorasyonu esnasında çıkan yangında 29 işçi yanarak yaşamını yitirmiş, Antalya’da bir teleferik işletmesi gerekli güvenlik tedbirleri ile bakım ve onarımı zamanında yapmamasından kaynaklı olarak hasar görmüş, 1 vatandaşımız yaşamını yitirirken, 13 kişi yaralanmış, saatler süren 184 vatandaşımızı kurtarılma çalışmaları hepimizi derinden kaygılandırmıştır. Yine geçtiğimiz ay Erzincan İliç’de bir maden işletmesinde yaşanan faciada 9 çalışan işçi yaşamını yitirirken, siyanürlü kimyasallarla kirletilmiş on milyonlarca metreküp yığın liçi malzemesi, aktif fay kontrollü sabırlı deresine akarak önemli bir çevre felaketi ile karşı karşıya kalmamıza neden olmuştur. Yaşanan bu çevre felaketinin toplum ve çevre üzerinde ki, olumsuz etkilerinin nasıl bertaraf edileceğine ilişkin kaygılar toplum nezdinde giderilebilmiş değildir.”
Fay zonları üzerine oturan yerleşim birimlerinde afet risk azaltma çalışmaları doğru- dürüst yürütülmediği gibi, afet risklerini artıran uygulamalar da devam ettiğini söyleyen Alan, “Bursa, İzmir, Manisa, Balıkesir, Aydın, Muğla, Eskişehir gibi içinden fay geçen birçok kentimizde fay zonların sakınım bantları üzerinde oturan alanlarda yapı ruhsatı verilmeye devam ediyor. Aktif fay zonlarının imar planlarına işlenmesine ilişkin tek bir düzenleyici mevzuat düzenlemesi yapılmadığı gibi, Kahramanmaraş gibi 6 Şubat depremlerinde ağır yıkıma uğramış bazı kentler için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hazırlanan İmar Planına Esas Jeolojik, Jeoteknik Ve Mikrobölgeleme Raporları baz alınarak düzenlenen “yerleşime uygunluk değerlendirmeleri” maalesef yerel idareler tarafından yok sayılmakta, imar ve arsa rantı uğruna jeolojik sakıncalı alanlar yeniden imara açılmak istenmektedir. Benzer uygulama sel ve taşkın tehlikesi yüksek alanlarda da devam ediyor. DSİ ve Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan taşkın tehlike haritaları imar planlarına işlenmediği gibi gerekli tedbirlerin alınması konusunda herhangi bir düzenleyici iş ve işlemin yapılmadığı görülüyor” ifadelerini kullandı.
Acilen afet risklerinin azaltılması için hazırlıklar yapılması gerektiğini belirten Alan, “Depremini bekleyen İstanbul veya Naci Görür hocamın deyişi ile ‘depremin eli kulağında’ diye tabir ettiği İstanbul dahil, bir çok kentimizde inşa edilen yapılar için düzenlenen zemin ve temel etüdü raporlarının yerinde denetimi esas alan bir yaklaşımla denetlenmesi gerekirken, yapı denetim kuruluşlarının bugün mevzuatının öngördüğü kontrol ve denetim sınırlarının da gerisine düşen uygulamaları nedeniyle 6 Şubat depremlerinde çok sayıda örneği gördüğümüz üzere, henüz inşa çalışması devam eden binalar bile yıkılmaktadır. Yapı denetim sistemi bugün tabiri caize çeteleşen yapı denetim kuruluşlarının inisiyatifine bırakılmış, arzu edilen denetim hizmeti yapılmadan denetim faaliyetlerin yürütüldüğü bir alan haine dönüşmüş durumdadır. Sonuç olarak ülkemizin acilen afet risklerini azaltılması amacıyla kapsamlı kurumsal, mevzuatsal ve uygulamaya ilişkin tedbirleri katılımcı bir anlayışla ele alarak gerçekleştirmesi gerekiyor.”