Yaz – boz tahtası

Eğitimde yine çocuklarımız üzerinde yeni bir takım düzenlemelere gidileceği açıklanıyor. Bu kez yapılacak olan, sanki dünden çok farklıymış gibi yine “milli ve manevi” değer ağırlıklı olacakmış. Konuyu Milli Eğitim Bakanı gündeme getirince insan ister istemez şöyle bir irkiliyor. Çünkü; bu Milli Eğitim Bakanı, okulları, “tarikatlara ve cemiyetlere” sivil toplum kuruluşları diye teslim eden bir zihniyeti temsil ediyor. 2002’den bu yana 9 Milli Eğitim bakanı değiştirilmiş. Necdet Tekin’den başlayarak, Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk ve Mahmut Özer şimdiki Bakan Yusuf Tekin’den önce bu görevi yürütmüşler. Bu süre içinde de eğitim sistemimiz 20’ye yakın değişikliğe uğramış. Her gelen reform yapıyoruz diye, bir önceki sistemi çöpe atmış. Hatta hatta bazı bakanlarımız, kendi dönemlerinde bile ballandıra ballandıra övdüklerini yenilikleri, aradan bir süre geçtikten sonra “yeni bir yenilikler yapıyoruz” diyerek değişikliğe gitmişler. Şöyle bir geriye baktığımızda görüyoruz ki, eğitim sistemimiz, 4+4+4 getirildiği andan itibaren hızlı bir çöküşe gitmiş. Bu sisteme yapılan itirazlar görmezden gelinmiş ve sistem tamamen alaşağı edilmişti. İyi oldu mu diye soracak olursanız, ne yazık ki iyi neticeler verdiğini söylemek mümkün değil. Eğitime vurulan bir diğer önemli darbe de “dindar nesil yetiştireceğiz” diye normal eğitim sisteminde eğitim veren okulların, İmam Hatip yoğunluklu okullara dönüştürülmesiyle başlamıştı. Yine işin altında cemaatler ve tarikatlar vardı. Bunlardan biri de ülkemizde darbe girişimde bulunmuş, ülkemize acı bir deniyim yaşatmıştı. Cemaat ve tarikatların akıllı ve zeki çocukları devşirmelerine neden olan bu sistem de bir süre sonra tıkandı. Çünkü çocuklar, imam hatiplere gitmek istemiyorlardı. Yapılan görkemli, koca koca binaların içi boş kalmıştı. Öğrenci velileri, yediklerinden-içtiklerinden kısarak çocuklarını özel okullara göndermeye yönelmişlerdi. Yani plan yine işlememişti.Bu kez de, normal okullara giden çocukların önüne seçmeli ders adı altında, “milli ve manevi değerleri” anlattığı ifade edilen dersler konulmaya başlandı. O da yeterli olmamış ki, bu kez de yeni derslerle, çağdaş ve bilimin ışığında eğitilecek çocukların önüne imamlar getirildi. Bir takım garip adlarla, cemaat ve tarikatlarla imzalanan protokollerle getirilen bu uygulamalar çocuklara ne kadar dayatılırsa dayatılsın bir sonuç alınması ihtimal dışıdır. Değil mi ki, bu çocukların elinde, tüm dünya ile birkaç saniye içinde iletişime geçecekleri telefonları var, siz ne yaparsanız yapın buradan istediğiniz sonucu alamazsınız.Çocuklar, günümüzde tüm dünyada olup biteni birkaç saniye içinde öğreniyorlar. Bir gelişmiş ülkelere ve oradaki yaşam standartlarına bakıyorlar, bir de geri kalmış ülkelere bakıp gayet aklıselim değerlendirmeler yapıyorlar. Sosyal medyada birkaç saniye içinde gördüklerini diğer arkadaşlarıyla paylaşabiliyorlar. Üzerlerinde nelerin denenmek istendiğini anında görebiliyorlar. Bir kere şu noktada anlaşalım. Sizin okullardan vereceğiniz “din ağırlıklı” derslerin tüm hükmü okul kapısından çıkana kadardır. Çocuklarımıza, din eğitimini, ahlak eğitimini, iyi olmanın eğitimini biz aile bireyleri olarak, çocukların karşısına çıkardığınız eğitim formasyonundan yoksun “imamlardan” çok daha iyi veririz. Çocuğumuza bir eğitim vereceksek, sizin bulup getirdiğiniz bu insanlardan çok daha iyisini verir, onlara güzel ve ahlaklı insan olmayı biz çok daha iyi öğretiriz. Bu yolu deneyen ülkelerin geçirdikleri tecrübelere şöyle derinlemesine gidip bir bakın. Bunu yaparken de geri kalmış, üçüncü dünya ülkelerine bakmayın bir zahmet. Gelişmiş ülkelerin, bilimde bizden yüzlerce yıl ileride olan ülkelerin durumunu değerlendirmenizi öneririz. Öyle çok uzaklara da gitmeyin. Size günümüzden bir örnek sunayım. uzaya, ilk kez bir Türk insanı gönderdik. Gidiş şekli önemli değil, ama günlerdir kafamızı uzaya çevirdik ve orada dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen insanların neler yaptığını merakla izliyoruz. İşte biz bu uzaya, “yolcu” olarak değil de kendi araçlarımızla giden bir ülke olmak istiyoruz. Biz de diğer ülkeler gibi, uzayda istasyonumuz olsun, Türk Bilim İnsanları oraya giderek, insanlığın sorunları üzerine çözüm önerileri üretsinler istiyoruz. Ama bunları sizin kafanızla yapmamız mümkün değil. Siz çağdaş ve bilime dayalı bir eğitim sistemi yerine, günümüzde değerlendirmeye bile alınmayacak akıl almaz politikalarla çocuklarımızı bambaşka bir aleme götürmek istiyorsunuz. Bakın, şu son dört-beş yılda kaç yetişmiş doktorumuzu, hemşiremizi, tıp teknisyenimizi, mimar ve mühendisimizi kaybettik biliyor musunuz? Lise tahsilinden sonra, üniversite eğitimini yurtdışında yapmak üzere kaç öğrencimiz gitti hiç çetelesini tuttunuz mu? İşte bunların tümü sizin eseriniz. Koca koca binalar yapıp içini boş bırakan zihniyetin mantığını anlamakta gerçekten güçlük çekiyoruz. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e bir kez daha hatırlatmakta yarar olduğu kanısındayım. “Sayın bakan sizin bakanlığınızın önünde, sadece size ve Savunma bakanlığımıza ait “MİLLİ” ibaresi bulunuyor. Siz bu milliğin gereğini yerine getirmek zorundasınız. Sizin mantığınızla “dindar” bir nesil yetiştirmek üzere attığınız bu adımların sonunda, çıksa çıksa, ortaya ya deist ya da ateist bir nesil çıkacaktır hatırlatırım.”