Türkiye’de 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerin ardından gündeme gelen konulardan biri yeni anayasa tartışması oldu. Türkiye’nin yeni anayasa ihtiyacından daha fazla, üretime, istihdama, yüksek teknolojik dönüşüm ve verimliliğe ihtiyacı oluğunu kaydeden Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, “Türkiye yeni bir anayasa metnini tartışacaksa önümüzdeki günlerde geriye dönük, tarihsel arayışları bir kenara bırakabilmeli. Bunun nedeni Türkiye’nin geleceğe yönelik olan ihtiyaçlarından kaynaklanıyor. Türkiye artık 1921 anayasasını referans alarak yeni bir anayasa yapma tartışmasından çok, 2040, 2050, 2060 yıllarının anayasasını hazırlamak zorundadır. Atatürk, Türk, Türk milleti gibi kavramları anayasada göz ardı ederek daha özgürlükçü ve demokratik anayasa yapamazsınız. 1921 anayasasını temel alan bir anlayış üzerine anayasa yapmak Türkiye’yi geleceğe taşımaya yetmez. Bu nedenle üzerinde çok detaylı düşünülüp, geleceği dikkate alarak bir anayasa çalışması içinde olmak ve anayasa yapımı konusunu da gündelik tartışmalardan arındırarak ele almak en doğrusu olacaktır” dedi.
Türkiye’nin içinden geçtiğimiz süreçte yeni anayasa yapımından daha çok israfı önleme, verimliliği arttırma, üretimi arttırma, yeni teknolojik dönüşümlere uygun bir verimlilik anlayışı içeresinde istihdamı genişletme konularını ele alması gerektiğini ifade eden Yeniçeri, şunları söyledi: “ Bu kavramları düşünerek, önceleyerek hazırlanacak bir anayasa Türkiye’yi geleceğe taşıyacaktır. Anayasa konusu gündelik, siyasi popülizm çerçevesinde ele alınacak bir konu olmaktan uzak tutulmalıdır. Realist bir şekilde Türkiye’nin geleceğe dönük konumunu hesap ederek bir anayasa çalışması gerçekleştirilmelidir. Bugün Türkiye’de nitelikli beyin göçü ciddi olarak karşımıza çıkan bir konudur. Bu gençler neden yurt dışına giderek, yabancı ülkelerde istihdam arayışlarına giriyor sorusu her şeyden önce anayasa yapımı tartışmalarından çok daha öncelikli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye, verimliliği arttıracak, teknolojik düzeyde istihdamı genişletecek bir politika ile konuları ele almıyor. Sonuçta genç beyinler yurt dışından aradıklarını bulmak istiyorlar. Bir kere bunu düşünmeliyiz. İçinden geçtiğimiz süreçte bu soruna çözüm bulmak kaçınılmazdır.”
Türkiye’de hazırlanacak anayasanın geçmiş anayasa metinlerinden farklı olarak geleceği önceleyen içerikte bir anaya olmasının artık bir zorunluluk haline geldiğini ifade eden Yeniçeri, “ Bugün 1921 anayasasını referans alacak bir anlayışla anayasa yapmak Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap vermeye yetmeyecektir. Türkiye, içinde bulunduğumuz çağı çok iyi analiz etmeli. Önümüzdeki çağın şartlarına uygun bir anayasa hazırlamalıdır. Baktığınız zaman 1921 anayasası bir geçiş anayasası olarak karşımıza çıkmaktadır. Oradaki ibareler üzerine inşaa edilecek bir anayasa arayışına Türkiye’nin ihtiyacı yoktur. 1921 anayasası kendi şartları içeresinde değerlendirilecek bir anayasadır. Kamuoyunun önüne buradan hareketle hazırlanacak bir anayasa anlayışını getirmek doğru olmaz. Öte yandan bunun sonu nereye gidecektir? O zaman 1876 yılına, Meclis-i Mebusan’a kadar gidecek miyiz? Bir kesim de bunu tartışmaya açarsa ne olacak? Türkiye’de laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti anlayışından vazgeçerek bir anayasa yapılamaz. Sosyal devlette din, etnik, ideolojik, sosyolojik farklılıklara yer yoktur. 1921 anayasasındaki bazı ibareleri dikkate alarak, çağdaş dünyanın kavramlarını göz ardı ederek, hazırlanacak anayasa ile Türkiye’yi ileri taşıyamazsınız. Kişiye özel anayasa yapımı anlayışının sonuçlarını gördük. Her hangi bir siyasi mevkie uygun anayasa değil, millete uygun anayasa yapmak gerekir. Bu nedenle sağlam temeller üzerine, Türkiye’yi 2040, 2050, 2060’lı yıllara taşıyacak anayasa yapılmalıdır” diye konuştu.
Türkiye’de iktidarın siyasal anlayışının anayasa yapma konusunda yeterli olgunluğu geçmiş dönemde göstermediğine dikkat çeken Yeniçeri sözlerini şöyle sürdürdü: “ Anayasa metinleri uzlaşarak yapılır. Yerel seçimlerden sonra her ne kadar özellikle cumhurbaşkanının söylemlerinde muhalefete ve ana muhalefet partisi genel başkanına yönelik söylemlerinde bir yumuşama gözlesek de bu hoşgörü ikliminin siyasette etkisini hissettirmesi öncelikle önemlidir. Daha önceki yıllarda ana muhalefet partisi eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun elini sıkmaktan kaçınan bir cumhurbaşkanı profilinin siyasete istikrar değil, gerilim anlayışını getirdiğini gördük. Bunlar olmamalı. Muhalefete yönelik daha siyasi nezaket içinde bir yaklaşım sergilenmeli. Benim milletvekilliği dönemimde de sorduğum soru önergelerine mevzuata uygun yapılmıştır, kanuna uygun yapılmıştır gibi düz yanıtlarla cevap vermek doğru bir yaklaşım değil. Basit bir soru soruyoruz, ihaleyi, ne zaman, nerede, nasıl ve hangi şartlar altında yaptınız diyoruz. Verilen yanıtlar bunlar. Sadece birinde 760 bin liralık Konya etli pidesi harcaması yaptığı ortaya çıktı. Buradan hareketle şunu görüyoruz, hesap vermekten kaçınan ve bunu da yasal dayanaklara temellendiren bir anlayış siyaseten er ya da geç millet nezdinde geçerliliğini yitiriyor, bunu da yerel seçimde gördük.”
Anayasa yapımlarının çok önemli süreçler olduğunu ve gelecekteki siyaset iklimini de etkilediğini Türkiye’nin yaşayarak gördüğünü kaydeden Yeniçeri, “Kişiye uygun anayasa yaptığınız andan itibaren önce hesap vermekten imtina eden bir iktidar görüntüsü ortaya çıkarken ardından istenmese de kibir üzerine inşaa edilmeye başlayan bir siyasal anlayışın beraberinde geldiğini görüyoruz. Bugün iktidar partisinin seçimi kaybetmesinin nedenlerinden biri de budur. Seçimi kaybetmenin elbette ekonomik ve sosyal nedenleri göz ardı edemeyiz. Ancak muhalefete ve topluma hesap vermekten kaçınan iktidar partisi öyle bir notaya geliyor ki, seçmen bunu hemen fark ediyor. Kişiye uygun anayasa yapımının ardından iktidar partisinin seçim kazanması beraberinde cumhurbaşkanını da etkiledi. Eskiden Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş, Özal ve diğer siyasi parti liderleri bir masada bir araya gelirlerdi ve Türkiye’nin sorunlarını tüm açıklığıyla konuşurlardı. Birbirlerine yönelik nezaketi asla elden bırakmazlardı. Siyaset hep bu nezaket çerçevesinde şekillenirdi. Gelinen noktada cumhurbaşkanı artık öyle bir noktaya geldi ki muhalefet liderlerini kendi sınıfında siyasetçiler olarak görmemeye başladı. Bunu fark edebildi mi iktidar partisi bilemiyorum. İktidar partisinin kendini diğer partilerden üste konumlandırma çabaları, cumhurbaşkanın diğer siyasi parti liderlerine sürekli mesafe koyma anlayışı iktidar partisine çok şey kaybettirmiş görünüyor içinden geçtiğimiz süreçte. Bunun da temel nedenlerinden bir tanesi sadece seçim kazanmak değil, aynı zamanda yeniden anayasa yazım süreçlerinde daha önce yapılan hatalar olduğunu söylersek bir olgunun da tespitini yapmış oluruz diye düşünüyorum. İşte yeni anayasa kavramı ve anayasa yazım süreçleri bir ülke açısından bu kadar önemlidir. Bu nedenle tarihsel süreçler içeresinde şekillenmiş daha sonra yenisi yapılmış anayasaları referans almak yerine geleceğe yönelik bir anayasa yazım sürecini başlatmak olumlu sonuçlar verecektir. Atatürk, Türk, Türk milleti gibi kavramları dışarıda bırakarak özgürlükçü anayasa yapımı anlayışı sonuç vermez” ifadelerini kullandı.