Dünya bir başka zorlu yılı geride bırakırken 2025 herkese hoş geldi, safâ geldi.
Her yılbaşı öncesi olduğu gibi Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri bir mesaj yayınlayarak dünyaya bir olma çağrısında bulunmuş. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in basitçe çevireceğim mesajı tam olarak şöyle:
“Hep beraber 2025 yılını yeni bir başlangıç kabul edebiliriz. Ancak bu bölünmüş bir dünya olarak değil; ulusların birli(kteli)ğiyle mümkün..”
Her sene bıkıp usanmaksızın, haybeye sarf edilen bu çiçek-böcek kondurulmuş, ikiyüzlülük ifadesi olmaktan öte gidemeyen faydasız sözlerin ise dünya geneline baktığımızda pratikte hiçbir karşılığını göremiyoruz. Çok acı; ama gerçek…
Bebekliği ve çocukluğu 90’lı yılların son yılları, daha doğrusu 20. yüzyılın son dekadında geçmiş biri olarak o zamanki çocuk gözüyle Birleşmiş Milletleri ve faaliyetlerini önemli zannederdim. (Bilen bilir, UNICEF ağları oldukça aktif olmakla birlikte, görünür işler yapardı beynelmilel düzeyde o vakitler…) Yarım asrı çoktan devirmiş bu büyük örgütün dünya barışını korumak ve sürdürmek konusunda gerçek bir ağırlığı olduğunu sandığımdan kendimi ve geleceğimizi güvende hissederdim. Sonra “biz büyüdük diye mi kirledi dünya” bilinmez; işin aslının öyle olmadığını ve tıpkı bir tabela partisi gibi Birleşmiş Milletler’in mevcut düzen ve dünya siyasetinin üzerinde hiçbir hükmü olmayan, gerçeklik ve kuruluş amacıyla bağı kopmuş, kifayetsiz ve soyut bir yapı olduğunu deneyimledim. Oysa yakın tarihimizde kıdemli bir yeri olan böylesi uluslararası bir organizasyonun dünyada barış, uzlaşı ve iş birliği sağlama adına küresel açıdan vazgeçilmezlik üzerine inşa edilmiş muteber bir üst kimliği çoktan oturtması gerekti; bir avuç pahalı takımlar, döpiyesler giyen şık şıkıdım klikleşmiş, birilerinin kuklası olmuş elit(ist) bürokratın kariyer yolculuğuna bir isim veya sıfat olmak yerine…
Benim öğrencilik zamanımdan bugüne değişen bir şey yok gibi görünüyor bu işleyişte. Bunu, her sene dünyada artan kaoslarla, kıtadan kıtaya, bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye tanıklık ettiğimiz zincirleme trajedilerin sürüp gitmesinden okuyabiliriz. Şu hâlde, çok da uzağa gitmeden, yeni geride bıraktığımız 2024 yılı süresince İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü korkunç mezalim, Suriye’de seneler süren iç savaş sonrası düşürülen arkaik ve otoriter bir baba-oğul rejimden arta kalan utanç manzaraları, Afrika genelinde bitmeyen iç savaş ve istikrarsızlıklar, Rusya-Ukrayna arasındaki çatışma ve çekişmenin sürmesi, Genel Sekreter Guterres’in 2025 yılı adına kupkuru umut ve barış söylemlerinin yine ironik bir çağrı olmaktan öteye geçemeyeceğini bizlere kanıtlıyor.
İklim meselesi, bölgesel çatışmalar ve olası savaşlara barışçıl, sürdürülebilir ve istikrar sağlayan çareler getirmenin yolu Bileşmiş Milletler ve ortak çıkarı hedefleyen bir gaye üzerine kurulmuş diğer ulus üstü organizasyonların, kuruluşların işini ve sorumluluklarını ciddiye almasından geçiyor. Daha iyi bir geleceği amaçladığı iddiasıyla var olduğunu iddia eden tüm uluslararası, küresel nitelikli kuruluşların mevcut statükoyu sürdürmek, büyük güçlerin güdümünde politikalar yürütmek ve oldukça taraflı biçimde bunların sözcülüğünü üslenmek yerine adil, sağduyulu, eşitlik gözten bir düzene geçmeleri, kendi içlerinde radikal reformlara yönelmeleri gerekiyor.
2025 yılında birlik ve beraberliğin tesisi, insanı ve insanlığı yaşatmak sadece iyi temenniler ve günümüzün mistik trendi “evrene pozitif enerji yayan”(!) olumlamalardan hallice kelamlarla değil; kararlı adımların atılması ve eylemselliği merkezine alan girişimlerle gerçekleşebilir. Bunun için de, benim gibi düşünen ve fakat pasif kalmayı tercih eden yönetici, idareci siyasi otorite ve kanaat önderlerinin köşeme adını veren yankı odalarından artık çıkıp, iktidar sahipleri ve elitlerin çıkarlarını gözeten mevcut politikaları ve düzeni açıkça, er meydanında sorgulayıp, daha adaletli, eşit ve yaşanabilir bir dünya için herkesi cesur adımlar atmaya teşvik etmeleri elzem.
Mutlu, huzurlu seneler…