Medya, Latincede “ortam ya da araç” anlamındaki “medium” sözünden gelir. İletişim sağlayabilmek amacıyla bilgi ve verileri depolamak ve iletmek için kullanılan kitle iletişim araçlarını ifade eder. Dünya genelinde günlük yaşamın bir parçası hatta ayrılmaz bir parçası hâline gelen medyanın etki gücü, sosyal, politik ve ekonomi yaşam alanlarımızı esir aldı. Medya karar verme mekanizmalarından davranışlarımızın yönetimine kadar çok geniz bir yelpazede gücü elinde bulunduruyor.
Marshall Mcluhan 1960’lı yıllarda dünyanın global bir dönüşeceğini öngörmüş ve dünyanın neresinden olursa olsun bir insanın istediği kişiyle iletişim kurabileceğini, gündemdeki konulardan haberdar olabileceğini ve ortak fikir yürütebileceğini söylemişti. “Araç mesajdır” sözüyle, medya, kitle iletişim araçları ve dijital medya araçlarının insanın ayrılmaz bir parçası olduğunu dile getiriyordu. Günümüzde yazılı ve sözlü basının yanı sıra dijital gazeteler, dijital ortamdaki radyo ve televizyonlar ve bu ortamlara her an ulaşmamızı sağlayan cep telefonları elimiz, kolumuz, gözümüz âdeta bir uvzumuza dönüştü. Böylelikle biyolojik ve yapay kısımları olan yarı makine, yarı insan biçiminde ifade edilen “siborg (cyborg)”laştığımız bir dönem yaşıyoruz. Her dakika enformasyon bombardımanı altında kaldığımız için hem toplum hem birey olarak algılarımızın yönlendiriliyor. Sosyal medya, dijital oyunlar, çevrim içi alternatif medya ortamları; bireylerin medya etkisine maruz kalmasını kolaylaştırmıştır. Sosyal medya ile sunulan çeşitli içerikler, kötü niyetli olduğunda kişi ve kurumları çeşitli zarar uğratma ihtimali daha da artıyor. Özellikle savaş, deprem vb. toplumsal kaos dönemlerinde sahte trol hesapları ile yanlış bilgi ve yanlış haberler dolaşıma girerken; teyit edilmeden tüketilen bu bilgiler insanları yanlış yönlendiriyor. Bireyin duygu, düşünce ve davranış mekanizmasını tahrip eden sahte haberler, bireyin ortak duygu ve düşüncelerinin bütünü olan toplumu da olumsuz etkiliyor. Hakikatin önemini yitirdiği noktada gerçek ötesi (post-truth) yani yanlış da olsa ortak duygu ve dşünce birliğini yaratan medya ortamı dijital ağlarla hızla yayılmakta “gerçek ötesi” bir çağı yaşamamıza yol açmaktadır. Yaşadığımız gün ve geleceğimiz tehdit altındadır. Sanal dünyanın “gerçek ötesi” paylaşımları, insanları, toplumları, dünyayı etkilemeye, yönlendirmeye hızla devam ediyor.
Sosyal medyanın veya dezenformasyonun yani kötü amaçlı paylaşımların bizleri en savunmasız anımızda yakalayabileceği gerçeğinden hareketle, doğruluğundan emin olmadığımız bilgileri paylaşmamalı, sanal dünyaya daha az vakit ayırmalı, ruh sağlığımızı korumalıyız. Sosyal medyanın dijital ortamında gerçekleştirdiğimiz eylemlerin dijital bir iz bıraktığının farkında olmalıyız. Medyayı bilinçli kullanmalı çocuklarımız bu tehlikelerden korumalıyız.
Dijitalin İletişimsizliği
Dijital medya ortamı ya da Türkçemizdeki tanımı ile “ İnternet Ağ”larının çok yaygın kullanımı, bireysel, toplumsal, psikolojik, ahlaki ve birçok alanda olumlu ve olumsuz yönleriyle tartışmalara yol açtı. Bu tartışmalar bitecek gibi görünmüyor. Bu görüşten hareketle; sosyal medyanın iletişimi çok kolaylaştırdığı, iletişimi kitleselleştirdiği, sosyalleştirdiği, herhangi bir konuda örgütlenme olanakları yarattığı, büyük toplumsal hareketlere zemin sunduğu gibi, keza bu yararlarla birlikte iletişimsizleştirdiği, yalnızlaştırdığı, yapay bir sosyallik sunduğu, örgütlenmeleri engellediği, köleleştirdiği, büyük toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasını engellediği bilinmektedir. Öte yandan depresyona, intiharlara, bağımlılığa, şiddete, patolojik vakalara, zorbalıklara yol açmaktadır.
Bilgisayar ve İnternet, tüm diğer medya organları gibi toplumsal alana aittir. İnternet, toplumu ilgilendiren tüm alanlarda ideolojik ve endüstriyel pazarlama aracıdır. “Siber uzay” diye tanımlanan sanal ağlar, sanal siteler; hem sonsuz özgürlüğün var olduğu hem de en yoğun kontrolün olduğu bir alandır.
Tüm bu gerçekler ışığında hayatın akışı ve teknolojinin gelişmesi ile kavga edemeyiz. Sorun televizyonlarla, internetle, sosyal medya ile yani makinelerle ilgili olmadığı, makinaların mülkiyet sahipleri ile ilgilidir. Sosyal medyanın, görsel medyanın, dijital medyanın veya yazılı basının sahiplerinin mülkiyet ilişkilerine bakmak ve bu toplumsal yapıyı tersine çevirebilecek kontrol mekanizmalarını gündeme getirmek gerekir. İşte o zaman
Özgürlükten, bireysellikten, tarafsızlıktan söz edilebilir.
Küresel düzeyde faaliyet gösteren medya sektöründeki lider şirketlerin bulunduğu ABD Medya sektörünün % 90’a yakını 24 büyük tekelin egemenliğinde. Tekelleşme o kadar büyük boyuttadır ki küresel düzeyde faaliyet gösteren birkaç şirket (CBS, NBC, ABC, RTL, SAT-1 vb.) dünya çapında medya faaliyetlerinin % 80’den fazlasını kontrol altında tutmaktadır. Bunlardan üç tanesi tek başına General Electric’e, ikisi de Westinghouse tekeline aittir. “Beş büyükler” olarak bilinen AU, UPI, Reuters, AFP ve TASS gibi alanlarında tekel durumunda olan haber ajansları, tüm dünyadaki haberlerin % 90’ını üretmekte ve dağıtmaktadır. Alman medyası; üç büyük sermaye grubunun (Bertelsmann, Springer, Kirch) denetimindedir. İtalya’da özel televizyon kanallarının dörtte üçü başbakan başbakan Berlusconi’ye aittir. Türkiye’de medya sektörü 5 büyük holdingin elindedir.
Tüm dünyada ve ülkemizde büyük sermaye grupları ve tekellerin sahip oldukları güçle bütün kontrolleri ellerinde tuttukları medya sektörünün, devletle ve siyasi yapıyla son derece girift ilişkileri mevcuttur. Toplum üzerindeki etkilerine ve siyasi partiler üzerindeki güçlerine ve siyasilerle kurdukları ilişkilere dayanarak, devletten ciddi yatırım teşvikleri, krediler almaktalar.
Kısaca “medyanın gücü” değil “güçlerin medyası” kavramının ağırlık kazandığı günümüzde iletişim olanaklarından faydalanırken, olumsuz etkilerden birey ve toplum olarak kendimizi korumalıyız.