Merhaba, bugün sizi Vincente Minnelli’nin zarif yönetimiyle hayat bulan ve Paris’in romantik sokaklarında geçen “Gigi” filmiyle, Belle Époque döneminin ihtişamlı ve aynı zamanda karmaşık dünyasında duygusal bir gezintiye çıkaracağım.
1958 yapımı bu müzikal film, yalnızca göz alıcı kostümleri ve büyüleyici Paris manzaralarıyla değil, aynı zamanda içinde barındırdığı sosyal mesajlarla da dikkat çekiyor. Colette’in 1944 tarihli kısa romanından uyarlanan “Gigi”, zamanının ötesinde bir kadın karakterin kişisel gelişimini, aşkı ve özgürlüğü seçmesini etkileyici bir biçimde anlatıyor. Film, yüzeyde hafif bir romantik komedi gibi dursa da, alt metinlerinde toplumsal beklentiler, kadının yeri ve aşkın doğasına dair önemli sorular barındırıyor.
Leslie Caron’un canlandırdığı Gigi, başlangıçta bir çocuğun neşesiyle hayata bakan, özgür ruhlu bir genç kız olarak karşımıza çıkıyor. Ancak zamanla onu metres olarak yetiştirme planları, karakterin büyümesini, sorgulamasını ve kendi yolunu seçmesini sağlıyor. Louis Jourdan’ın Gaston rolünde gösterdiği performans ise bir adamın aşkı bulma ve bu aşk uğruna değişme sürecini zarafetle yansıtıyor. Maurice Chevalier’in canlandırdığı Honoré Lachaille ise film boyunca zaman zaman anlatıcı, zaman zaman toplumun sesi olarak karşımıza çıkıyor.
Filmin yönetmen koltuğunda oturan Vincente Minnelli, sahneleri birer tablo gibi işlemiş. Renkler, dekorlar ve hareketler bir balenin zarafetiyle akıyor. Müzikler ise Frederick Loewe’nin ustalığı sayesinde unutulmaz bir deneyim sunuyor. “Thank Heaven for Little Girls” ve “I Remember It Well” gibi parçalar yalnızca dönemin değil, sinema tarihinin de en akılda kalan eserleri arasında. André Previn’in bu besteleri düzenleyip yönetmesi, filme klasik bir zarafet katıyor.
Colette’in orijinal öyküsü de oldukça cesur: Toplumun onayladığı bir gelecek yerine kendi yolunu seçen genç bir kızın hikâyesi. Film uyarlaması, bu öyküyü daha yumuşak ve romantik bir tonla ele alsa da, mesajından ödün vermiyor. Gigi’nin “terk edilmektense seninle mutsuz olurum” sözü, ilk bakışta trajik gibi görünse de, filmin sonunda onun bir metres değil, eş olarak kabul edilmesi bu romantik komediyi çok daha güçlü bir hale getiriyor.
“Gigi” 1959’daki 31. Akademi Ödülleri’nde tam 9 dalda ödül kazanarak adeta tarih yazdı. En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödülleriyle birlikte, kostüm tasarımından müziğe kadar her alanın ne kadar özenli çalışıldığını ortaya koydu. Bu başarı, filmi sadece döneminin değil, tüm zamanların en saygıdeğer müzikallerinden biri haline getirdi. 1991’de Amerikan Ulusal Film Sicili’ne alınması ve AFI tarafından “En Tutkulu 100 Film” listesinde yer bulması da bunun bir göstergesi.
“Gigi”, klasik bir masal gibi başlasa da, gerçek hayatın ikilemleriyle yüzleşen bir aşk hikâyesine dönüşüyor. Paris’in zarif sokaklarında, operet tınılarıyla örülü bu film, hem göze hem kalbe hitap ediyor.
Bugünlük bu kadar, hoşçakalın.
