Kadına atfedilmiş kavramların başında geliyor güzellik… Prehistorik Çağda ilk heykelciğini (steatopik) taşa oyuyor homosapiens. İnsanlığın kendine benzeyen ilk figür yaratım yolculuğuna böylece çıkıyor bizim Steatopik heykelcik. Onbinlerce yıl önce insanoğlunun tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte Steatopik denilen ilk Ana Tanrıça heykelciği Çatalhöyük’te karşımıza çıkıyor. Günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sessizliğini ve ihtişamını koruyor. Taşınabilir boyutta olması henüz yerleşik düzene geçilmemiş olmasıyla ilintili görünüyor. Daha ileriki dönemlerde tapınaklarda ve ölülere gömü hediyesi olarak bırakılan bu heykelciklerin bir tür dini ritüel aracı (litürjik) olarak idol haline gelmesi ise, konusu kadın olan Tanrıça heykelinin tüm pagan toplumlarında kült aracı olarak kullanılmasına neden oluyor… Gelinen noktada kadına; doğurganlığın bir üstün özellik olarak atfedilmesiyle beraber Bereketin Tanrıçası, insan soyunu devam ettiren, büyüten, geliştiren, var edip çoğaltan, yaratım gücü ve olağan üstü niteliklerin tek varlıkta toplandığı bir kavramsal tanım yapılıyor. Böylelikle kadının dünyada olma amacı, yaratım gücü gibi tanrısal bir rolün ona biçilmesi erkekten milyon yıl önce belirlenmiş ve onaylanmış oluyor. Bu rol, kadın cinsiyetinin evrende kazandığı ilk galibiyeti ve başarısı olabilir. Bu kazanımla, tanrının kudreti insanoğlu tarafından tanrıdan önce kadına bahşedilmiştir. Taşınabilir boyuttaki bu heykelciğin genel özelliği kadın vücudunun bazı bölümlerinin belirgin olarak bilinçli bir abartıya gidilerek vurgulanmasıdır. Göğüsler olabildiğince iri ve sarkmış şekildeyken kalçalar ve bacaklar taşkın, kalın ve abartılıdır. Genellikle oturur konumdaki heykelciklerde baş iridir ve yüz detaylandırılmamıştır. Kadın bedeninin özellikle dişil ve doğurgan bölümleri vurgulanmıştır. İçinde bulunduğu dönem itibarıyla orantı ölçü ve herhangi bir estetik cazibe görülmez. Sonra ne oldu da ille de güzel olmaya itildi kadın? Antik dönem Yunan Tapınaklarında, üst örtüyü taşıyan sütunlar karyetith dediğimiz kadın heykelleri şeklinde yapıldı. Sütunlar arası kemerleri birbirine kenetleyen kilit taşları da yine kadın başı şeklindeydi. Koskoca tapınağın taştan çatısını kadınların vücuduna yüklüyorlar ve kadın tüm bu yükü binlerce yıl tüm zarafetiyle taşıyor. Heykellerin ortak özelliği ise son derece narin, orantılı ve güzel vücut hatlarına sahip olmaları. Kadın bu haliyle fiziken olağan üstü güçlü, görüntü olarak ise her göreni hayran bırakacak estetik zarafete sahipti. Peki neden kadın bu kadar “tam” olmalıydı? Tamlık algısı neden sadece kadın cinsiyeti üzerinden tanımlanıyordu? İşin içinde tapınak olduğuna göre kutsal bir görevi de vardı karyetithlerin. Pagan döneminde kalabalık bir Tanrılar alemi vardı ve kuvvetle muhtemel başta Zeus efendi olmak üzere Tanrılar erkekti ve hiçbir şey onların göz zevkini bozmamalı, gönüllerini hoş etmeliydi. Nerede kaldı doğurganlığı saygı uyandıran şu bizim şişman steatopik? 13. Yüzyılda yazılan Ortaçağ Fransız Edebiyatının en önemli eserlerinden Roman De La Rose’da kadınlara tembihler vardır. “ Cilt renk kaybederse ve kalbi bir sebeple acı çekerse, yüzünü boyamak için her zaman odasındaki kutulara gizlenmiş renkli merhemler bulundurmalı ama misafirlerin hiçbirinin koklayamayacağına ve göremeyeceğine dikkat etmelidir. Elleri güzel ve kusursuz değilse ( bknz tamlık algısı) onları gizlemek için eldiven takmalıdır. “ İnsan geliştikçe mutlak değerler bütünü de değişikliğe uğramış ve yaşadığı çağa göre evrilmiştir. Konu şu ki güzellikten elde edilen zevk hiçbir dönemde değişmemiştir. Günümüz dünyasında güçlü kadın olma iteminin diğer kolu da güzel kadın olma dayatmasıdır. Bir ortaçağ modası olan kirpiklerin ve kaşların tamamen yok edilmesi, alnın açık olması için saçların düzenli aralıklarla yolunması günümüzde plastik cerrahi yoluyla kadının baştan yaratımıyla pek bir farkı yok gibi çünkü yaratılan algı; kadının daima güzel olması, her şartta her zaman ve her yerde… Nerede kaldı doğurganlığı saygı uyandıran steatopik Tanrıça? En ilkel aklın bile güzellikten ötesini gördüğü ve bir kadına binlerce yıl önce Bereketin Tanrıçası ünvanını verdiği, kadın cinsiyetini en üst seviyeye koyduğu dönemin ilkel dönem olduğuna emin miyiz? Botoksun kadar güzelsin, dolgun kadar çekicisin çünkü senin bu dünyada var olma nedenin sadece erilin hoşuna gitmek desek kıyamet kopar şimdi. çünkü herkes iyi hissetmek için estetik operasyonu yaptırdığı iddiasında. Açıkça görünen tabloda; gülemeyecek, yolda arkadaşını görse sevinemeyecek, anası ölse hıçkırarak ağlayamayacak ve en önemlisi çocuğuyla benzeşen tek fotoğrafı olamayacağını göze alabilecek. Güzel olmak daha da güzel hatta en güzel olmak uğruna bıçak altına yatıyor yatmasına da işin ironisi şu; bizim şişman heykelcik gibi kimsenin size Tanrıçalığı yakıştırmak gibi bir lütfunun olmaması… Kadına antik dönemden bu yana dayatılmış güzel, güçlü ve tam olma iteminin bir sonucudur dünya ölçeğinde yaşanan estetik cerrahi çılgınlığı desek çok haksız sayılmayız. Son cümlede; Suretlerden ibaret olmak yerine akıl, bilgi ve bilimle tez elden birer ikonografi mi edinmeli kadınlar; yoksa bir çağ sapması olan dürtüselliğin peşinden gidip, Oscar Wilde’in izinde : “estetizmin buyurduğu gibi, kendisini güzelliğe adayarak eylemlerinin sonuçlarından ve ahlaki boyutundan uzaklaşarak” beyin gerektirmeyen “ideal hedonizm”e mi yönelmeli…
Recent Comments
Görüntülenecek bir yorum yok.