5 yıllık Kalkınma Planındaki hedeflere göre, tarım istatistikleri uluslararası standartlara uygun olarak geliştirilecek, tarım bilgi sistemleri tarımsal üretimin tüm süreçlerinin sağlıklı şekilde kayıt altına alınması ve izlenmesi için ‘etkin işler’ hale getirilecek. Tarımsal arazi kullanım planlarının hazırlanması tamamlanacak. Kayıt ve bilgi sistemleri erken uyarı, piyasa kontrolleri, üretim planlaması ve stok yönetimini sağlayacak şekilde bütüncül bir yaklaşımla tasarlanacak. Tarım arazisi piyasalarının geliştirilmesi ve tarım arazilerinin etkin kullanılmasının sağlanması amacıyla ‘arazi bankacılığı’ sisteminin kurulmasına yönelik düzenleme yapılacak. Pestisit ve antimikrobiyallere alternatif ürünlerin geliştirilmesi ve kullanımı desteklenecek. ‘
Arazi Bankacılı’ sisteminin uzun yıllardır konuşulduğunu fakat yasal zeminin bir türlü hazırlanmadığını kaydeden Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “Bu hep konuşuluyordu. Bunun bir ayağı ekilmeyen arazilerin mülkiyeti çiftçilerde kalmak kaydıyla şirketlere kiralanması oluşuyor. Üretici kiraya verdiği yer için kira parası alacak aynı zamanda kazançtan da belirli bir oranda para verilmesini öngörüyor. Sistem dışardan bakınca gayet güzel. Fakat biz şimdi şunu söylüyoruz; mazot 19 liradan 40 liraya çıkmışken verilen mazot desteği yüzde 30larda. Üretim maliyetlerini azalttığınız anda zaten çiftçi kendisi eker. Kiraya da verseniz bu yüksek girdi maliyetleriyle o araziyi kiralayan kişi de zarar edecektir. Önemli olan üretim ortamını iyileştirmek, maliyetleri düşürmek. Atıl araziler küçük küçük arazileri büyük şirketlerin gelişmiş tarımına uygun şekilde kiralanması fakat bu yıllardır konuşulan fakat uygulamaya geçmeyen bir proje” değerlendirmesinde bulundu.
Tüm dünyada pandemi, iklim değişikliği ve savaşlar gibi nedenlerle ‘Gıda milliyetçiliğinin arttığına işaret eden Suiçmez, “Gıda milliyetçiliği kavramı dünyanın gündemine pandemide girdi. Pandemi koşullarında kırılan tedarik zincirleri parası olsa dahi ulaşamamasıyla daha da kendisini hissettirdi. Ülkeler artık kendi kendine yeterli olsa dahi yaşanabilecek ekstrem durumlar için gıda ürünlerini satmak istemiyor. Öyle ki iller arasında dahi kopan tedarik zincirleri yerinde üretimi daha da çok gündeme getirdi. Pandeminin üzerine bir de iklim değişikliğinin tarımsal üretime etkisinin artması, buğday ve ayçiçeği gibi temel gıda ürünü üreten ülkelerin Rusya ve Ukrayna savaşının çıkması gibi nedenler de eklendi. Dünyada gıdaya erişim üst üste gelen bu sorunlar neticesinde zorlaştı. Ülkeler bu sorunu çözmek için de kendi ürününü satmamaya yöneldi. Serbest piyasa sistemine dahil olan ülkeler dahi kısıtlama yönünde önlemler aldı. Korumacı tarım politikaları artıkça gıda milliyetçiliği de ortaya çıkmış oldu” diye konuştu.
Gıda milliyetçiliğinin bizim gibi temel gıda ürünlerinde dışa bağımı olan ülkeleri çok ciddi sorunlara ittiğini ve gelişmemiş ülkelerde ise açlık ve yoksulluğu daha da derinleştirdiğini belirten Suiçmez, “Üretim boyutu, tedarik zinciri boyutu ve tüketici boyutunun birlikte ele alınarak 5er yıllık planlar dahilinde planlanması gerekiyor. Kendimize yeterliliğimize tekrar sağlanması bunun çözümü. Bu aşamada liberal ülkeler dahi tarımda korumacı politikalara başvursalar dahi kendi üretimimizle kendimize yeterliliğimizi sağlayabilecek bir ülkeyiz. Başta buğday, ayçiçeği, mercimek gibi ürünlerde dışa bağımlı haldeyiz. Bunun önüne geçmek için öncelikle üreticiyi küstürmek yerine üretime teşvik edilmeli. Verilen teşvik ve hibeler sezon sonunda değil öncesinde verilmeli. Ayrıca üretim maliyetlerini de karşılamalı ki çiftçi ekmeye devam etsin. Mazot fiyatları bu kadar yüksek olursa gıda tedarikinde de sorunlar aksaklıklar artar. Bunlara çözüm üretilmeli” dedi.