Ankara’nın sokaklarını sergi salonu gibi kullanmasıyla hepimizin yüreklerine taht kurmuş, kimi zaman Başkent’in elektrik direklerinde, kimi zaman parklarda, kimi zamansa ağaçlarda ansızın karşımıza çıkarak ortak hafızamızı mesken bellemiş Hikmeti Tabiyeci üçüncü sergisiyle Fikret Otyam Sanat Merkezi’nde Başkentlilerle buluştu. Kolektif bir depresyonun tam içinde olduğumuz bu yüzyılda Tabiyeci, “Çoğunluk” diyerek hepimizin hikayesine ışık tutuyor.
Sosyal medyanın hayatımıza bunca yerleşmesiyle gerçeklik algımızı yitirip bir kıstaslar havuzunda kusursuzluk mücadelesi verdiğimize dikkat çeken Tabiyeci, sergi manifestosunda “Ben bir işçi ve fenomen hayranıyım. Yaşamak için çalışmak, hissetmek için takip etmek zorundayım” diyerek çağın bu yeni vebasını en vurucu şekilde ele alıyor.
Sanatçı, ‘Bir Sosyal Medya Depresyonu’ ismini verdiği Çoğunluk sergisinde bu ‘kusursuz’ dünya içinde ‘kusurlu’ kaldığımız yönlerimizi hikayeleştirerek bizlere ayna tutarken, çizimleriyle de bu depresyonu destekliyor. Sergi salonunun dışına kazdığı mezarlarla ilgi odağı olan Tabiyeci, salonun sonuna yerleştirdiği mektupta “Dünya Güzeli Kardeşim” diye başlayarak hepimize sesleniyor; “Senin için bir mezar kazdım aşağıda. Sana hissettirilen o korkunç duyguları gördüm. Bu saygıyı ancak öz saygını hatırlayarak başlatabilirsin. Hataların ile, güzelliklerin ile yeryüzünde yaşayan her insan gibi değerlisin. Ekranı kapatmana gerek yok. Yalan olduğunu bil yeter. Olmadığın biri gibi davranmana gerek yok, kendine eziyet etme. Sen takipçi değilsin, istatistik değilsin, sen etkileşim değilsin, sen amansız fakatsız saygıyı hak eden güzel birisin ama tek ve özel değilsin işte böyle güzelsin. Dilerim insanlığın bu yeni mücadelesinde sen de isyan ateşini böyle yakarsın.”
‘GEL BUNLARI BURADA GÖM, SENİ TANIMLAYAN ŞEYLERİN BUNLAR OLMADIĞINI ANLA…’Salonun dışındaki mezarlıklar ise gömdüğümüz ve gömüldüğümüz duygularla dolu. Mezar taşları, bizi ‘yaşayan ölü’ yapan ne varsa dile getiriyor; Ben o kız değildim, bana kimse şarkı yazmazdı, çekici değildim, kimse yokluğumu fark etmezdi…
Mezarlıklar için konuşan Tabiyeci, şöyle anlatıyor; “Mezarlıkların iki anlamı var, birincisi sosyal medyanın sıradan insanlara hissettirdiği duyguları gömmek. İkincisiyse ‘eğer akıllanıp bir farkındalık sürecine girmezsen ölürken yanında bu duyguları da götüreceksin’e dikkat çekiyor. ‘Kısayım, şişkoyum, çirkinim…’ daha sayamayacağımız pek çok kalıp. Ya bunları kafaya takarak ölüp gideceksin, senle birlikte mezara kadar gelecekler. Ya da gel bunları burada göm, seni tanımlayan şeylerin bunlar olmadığını anla…”
‘SOSYAL MEDYA YENİ BİR SINIFSAL AYRIM YARATTI’Sosyal medyanın hayatlarımızda yeni bir sınıfsal ayrım yarattığına dikkat çeken Tabiyeci, şunları söylüyor; “Ben sosyal medyanın iki tarafında da bulundum, Hikmet-i Tabiyeci olarak ünlü, Onur Bolat olarak ünsüzüm ve böylece iki tarafın da çelişkisini gördüm. Bunun yeni bir sınıfsal ayrım olduğunu düşünüyorum. Eskiden burjuva ve işçi vardı, şimdiyse hem takipçiler hem takip edilenler var. Birileri kendini çok kötü hissediyor, hayattan bezmiş ve sosyal medya buna çok büyük bir zemin hazırlıyor. Birileriyse sanki hayat onlar için var olmuş gibi takılıyor. Bu sergi, ‘Çoğunluk’ olan tarafa kendilerini kötü hissedecek bir şey olmadığını anlatıp, ‘bu yüzler yalan’ demek için açıldı”
HİKMETİ TABİYECİ’DEN İSTANBUL SERGİSİ MÜJDESİBu sergiyi büyüterek İstanbul’a da götüreceğinden bahseden Tabiyeci, sergiyi bir kitap veya kitapçık haline getireceğini dile getiriyor. Birkaç sosyoloğun serginin sonundaki mektupla ilgilendiğinden bahseden Tabiyeci, bu mektup üzerinden sosyal medyanın bizde yarattığı duygularla nasıl mücadele edileceğine yönelik makale yazmak adına kendisinden izin istediklerini de ekliyor.
‘SANATIN İNSANLARI DÖNÜŞTÜRMESİ GEREKTİĞİNİ SAVUNUYORUM’Sanatın sadece yaratıcı olması gerektiğine yönelik algıya karşı olduğunu ekleyen Tabiyeci, şunları söylüyor; “Bence sanat mesaj içermeli, yoksa niye var ki… Son on yılda Türkiye’de sanat eşittir yaratıcılık’a dönüştü. Bireylerin ne kadar yetenekli olduklarını gösterdiği yaratıcı faaliyetlerine sanat diyorlar. Ancak sanatın toplumsal bir görevi var ve bu artık avamlık gibi algılanıyor. Toplumsal gerçekçilik arabesk görülüyor. Bu tamamıyla benim artık irite olduğum, sanatçıların kendini gösterip sanatı kişisel çıkarları adına kullanma güdüsünden kaynaklanıyor. Ben tüm bunlara inat sanatın insanları dönüştürmesi gerektiğini savunup bunu geliştirerek yapmaya devam edeceğim”
Çoğunluk, 17 Aralık’a dek Fikret Otyam Sanat Merkezi’nde kendisiyle yüzleşmek isteyen sanatseverlere ayna olabilmeyi bekliyor.