Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırmasının ardından ABD, Doğu Akdeniz’deki ve Akdeniz genelindeki askeri varlığını arttırmaya devam ediyor. İsrail’e yönelik saldırıyı ABD ve İngiltere’nin bölgede stratejik üstünlük için kullanmak istediğini belirten Yurt Partisi Genel Başkanı ve eski İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, “ABD ve İngiltere bu saldırının ardından Doğu Akdeniz’de ve bölgede üstünlük kurma çabasını arttırdı. Bölgesel güçlerin halklarını birbiriyle çarpıştırarak bölgede hakimiyet kurma yöntemi stratejilerinin bir parçası. Ayrıca Rusya’nın ve Çin’in bu bölgede üs açmasına izin vermek istemiyorlar. Türkiye de bu süreci iyi okuyup güvenlik stratejisini hassas ve milli çıkarlarına uygun politikalarla belirlemeli” dedi.
Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısının ardından bölgede ABD’nin etkinliğini arttırmak amacıyla girişimlerde bulunduğunu kaydeden Tantan, şunları söyledi:
“ABD ve İngiltere dünyanın merkezi konumundaki bu bölgede İsrail’i de kullanarak egemenlik kuruyor adeta. Bunu yaparken her anlamda bölgenin nimetlerinden faydalanmak istiyorlar. Bunun için öncelikle izledikleri yol bölgesel güç olan devletlerin halklarını birbiriyle çarpıştırıyorlar. Bunun örneğini de zaten içinden geçtiğimiz süreçte yaşıyoruz. Amaçları bölgeyi tamamen kontrol altına alıp üstünlüklerini kabul ettirmek. Bu nedenle bölge ülkelerini kendilerine bağlamak için her türlü çabayı da gösteriyorlar.”
ABD’nin bölgede üstünlük kurma çabasının nedenlerinden birinin de küresel güç olmaya çalışmasını devam ettirme çabası olduğunu ifade eden Tantan, “Rusya’nın bölgede etkin olmasını istemiyorlar. Bunun yanı sıra Bir Yol-Bir Kuşak projesi kapsamında Çin’in bölgede üs kurmasını istemiyorlar, limanlarının olmasını istemiyorlar. ABD ve İngiltere bölgenin dünyanın merkezi konumunda olduğunun farkında. Bu nedenle bölgeyi kontrol altına alıp küresel güçlerini devam ettirme hedefindeler. Bölgenin önemi ise ortada. Her şeyden önce Mezopotamya denilen bölge tarımla birlikte uygarlığın gelişmeye başladığı bir bölge. Ayrıca üç büyük dinin merkezi konumunda olan bir bölge. Üç dinin de dünyaya yayılması buradan başladı. Ayrıca enerji kaynakları ve yine enerji kaynaklarının işletimi açısından çok önem taşıyan bir konumda. Bölgeye hakim olan ülkenin küresel güç aktörü olacağını bu nedenlerden dolayı biliyorlar. İçinden geçtiğimiz süreçte ise bu büyük önem taşıyor. Bölgesel ve küresel güç konumlarını kaybetmemek, bunun yanında daha da arttırmak isteyen ABD ve İngiltere bölgede egemenliklerini İsrail üzerinden temellendirme strateji ve çalışmalarını sürdürüyor” diye konuştu.
Türkiye’nin bölgede yaşanan bu gelişmelere sessiz kalmasının ya da bu gelişmelere yönelik politikalar gelişmemesinin mümkün olmadığını kaydeden Tantan, şunları belirtti: “Türkiye her şeyden önce bölgesinde yaşanan ve ileriki dönemi yakından etkileyecek bu gelişmeleri yakından takip edip, proje ve politikalar üretip, bunları da hayata geçirmeli. Türkiye için öncelikle, Musul-Kerkük, Karabağ, Kıbrıs, Kırım, Kosova çok büyük bir önem taşıyor. Buna göre politikalar geliştirip Türk dış politikasının bunun üzerine oturtulması gerekiyor. Askeri, mali ve ekonomik, teknoloji ve bilgi alanlarında projeler ve politikalar üretip hayata geçirilmesi gerekiyor. Türkiye bölgesinde ve havza çapından etkinliğini sürdürmek için yeni politikalarını bu eksen oluşturmak durumunda. Suriye yine Türkiye açısından içinden geçtiğimiz süreçte kritik bir önem sahip olmuş konumda. Türkiye bu noktada üs kurma çalışması yapmalı, hatta deniz üssü çalışmasını da projelendirmeli. Türkiye yaşam alanlarını çok iyi saptamalı. Suriye’nin Halep kenti Türkiye’nin yine yaşam alanları arasındadır. Suriye’nin İdlib kenti Türkiye için büyük önem taşımaktadır, buradaki varlığı önemlidir. Akdeniz havzası yine Türkiye’nin yaşam alanı olması açısından büyük önem taşımaktadır. Ege adaları kesinlikle Yunanistan’ın askeri varlığından arındırılması gerekmektedir. Türkiye Ege adalarının tamamında etkinliğini ortaya koymalıdır. Buna uygun bir güvenlik çemberi kapsamı oluşturulmalı ve suni politikalar bu çapta belirlenmelidir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi Misak-ı Milli sınırlarının varlığı ve günümüz şartlarında tanımı büyük önem taşımaktadır. Türkiye bunlara dayalı politikalarla önümüzdeki döneme hazırlıklı olmalı ve milli çıkarlarına uygun politikaları hayata geçirmelidir.”