Yozlaşma ve ahlaki çöküntü

Günlerdir fenomenlerle yatıyor fenomenlerle kalkıyoruz. Buna bir de Seçil Erzan tarafından “ponzi oyunu” adı verilen sistemle milyonlarca doları hiç edilen birçoğu futbolcu vatandaşlar eklendi. Bunların “fenomenler” kısmı ülkemizi direkt olarak ilgilendiriyor. Çünkü bunların kirli yollardan elde ettikleri ve “görgüsüzce harcadıkları paralar” bu ülkenin insanlarının cebinden çaldıklarından oluşuyor. Diğeri ise, karşılıklı “al gülüm, ver gülüm” prensibinden hareketle, şu anda sizi beni ilgilendirmeyen paraların kaybından meydana geliyor.İkisini bir birine karıştırmamak gerekiyor. Genelleme yapmak ne kadar doğru olacaktır bilemiyorum ama “fenomenlerin” önemli bir kısmı bu kirli çarkın içine bir şekilde girmişler. Konu yargıya intikal ettiği için çok fazla içine girmek istemiyoruz. Elbette ki bu işin arkasındaki kirli ilişkiler ağı bir şekilde ortaya çıkacaktır.Ağırlık olarak futbolcuların adının geçtiği “ponzi oyunu” ise tamamen aç gözlülüğün bir sonucu. Konuyla ilgili olarak, Başkent Üniversitesi Uluslararası Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şenol Babuşcu’nun gazetemizde yer alan açıklamasında “Vatandaşlar reel faiz getirisinin üzerinde bir getiri vaat edenlerden uzak durmalı” şeklindeki sözleri kulaklara küpe olacak kadar önemli.Şenol Hoca, son yıllarda tasarruf araçlarının sağladığı getirinin reel olarak enflasyonun gerisinde kalmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan gelişmelere şöyle dikkat çekiyor:“Erimenin farkında olan bazıları biraz hırs biraz da çaresizlikle riskli alanlarda güvenilirliği yeterince belli olmayan yatırımlara yöneldi. Ülkemizde toplumsal yapımıza işlemiş olan kısa sürede köşe dönme hırsıyla insanların ders almayıp aynı şekilde sürekli kandırıldığı sistem olan ponzi oyunu yeniden gündemde. Geçmişte defalarca denenip ciddi mağduriyetler yaratmış olması ve basın tarafından konunun uzun süre işlenmesine karşın yine aynı türde olaylar yaşanmaya devam ediyor.”Çokça gündeme gelen bu “ponzi oyunu” nedir, nasıl ve nereden doğmuş onu da şöyle açıklıyor Şenol Hoca:“Ponzi oyunu, adını Charles Ponzi adlı bir dolandırıcıdan alıyor. Ponzi 1919’da posta kuponlarını kullanarak ilk kez bu tür sistemi kurdu. Posta kuponları, o dönemde anlaşmalı olan ülkelerde nakit paraya dönüştürülebiliyordu. Örneğin bir ülkede 1 dolara alınan bir kupon başka bir ülkede 5 dolara bozdurulabiliyordu. Ponzi bu durumu göstererek yatırımcılardan para topladı. Gazetelere ilan vererek birkaç aylık dönemde yüzde 100’lere varan kazanç vaat ediyordu. Gerçekte ise Ponzi posta kuponlarını al-sat yapmıyor, yeni gelen yatırımcıların paralarını alarak ilk gelen yatırımcılara ödeme yapıyordu. Dolayısıyla, yüksek kâr getiren işlemler yapılıyormuş gibi gösterilerek yatırımcıları sisteme katmayı amaçlayan ve ilk yatırım yapanlara ödemenin, sisteme sonradan katılanların parasıyla yapıldığı bir dolandırıcılık yöntemi olarak tarihe geçti. Ponzi sistemi, yasal gibi görünen bir yatırım aracına katılım ile minimum zamanda maksimum getiriyi sağlanacağını savunuyor. Dolandırıcı olan kişi yüksek getiri vaadiyle para topluyor, toplanan paranın bir bölümünü ilk katılımcılara geri ödeniyor ve kalanını da kendisi alıyor. Sistemde sürekli bir açık olduğundan, ortaya çıkan açık yeni katılımcılarla kapatılmaya çalışılıyor. Yeni katılımcıların olmaması halinde sistem çöküyor.”Şenol Hoca, sistemin nasıl çalıştığını da işte böyle açıklıyor. Sistemde, henüz belirlenmemiş benzer yapıların olabileceğine dikkat çeken Şenol Hoca, “Bu sistemler neden oluşuyor? Olayın bir ekonomik ve bir de diğer yönleri bulunuyor. Ekonomik olarak bakacak olursak; son yıllarda tasarruf araçlarının getirisi hep reel olarak enflasyonun gerisinde kaldığından eridi. Tasarruf sahiplerinden bir bölümü de bu erimenin farkında olarak biraz hırs biraz da çaresizlikle riskli alanlarda ya da güvenilirliği yeterince belli olmayan şekillerde yatırım yapmaya yöneldi. Ayrıca vergi ödemekten kaçınma isteği de burada başka bir etken. Diğer faktörler ise toplumda çalışmadan kısa zamanda yüksek gelir sağlama isteğinin artması, hukukun objektifliğine inancın azalması, cezaların yeterince caydırıcı olmaması, toplumsal olarak dolandırıcılık, rüşvet, yolsuzluk, adam kayırmacılık olaylarının giderek normal şeyler olarak görülmeye başlaması yani toplumsal yozlaşma ve nihayetinde oluşan ahlaki çöküntü.”Toplumsal yozlaşma ve nihayetinde oluşan ahlaki çöküntünün bir sonucu olan yaşadıklarımız buz dağının sadece görünen kısmı. Bir de görünmeye kısmı var ki, İçişleri Bakanlığımız her sabah yaptığı açıklamalarla gerçekleştirdiği operasyonlarla bunları da bizlere duyuruyor.