Ekonomist Uğur Civelek, kuruluş yıllarındaki ekonomik zorlukları ve başarının sebeplerini sıraladı. Karma ekonomi politikalarına zorunlu geçildiğini belirten Civelek, ne merkez bankasının ne de ekonomi politikasının olmayışının ne denli zorluklara yol açtığını söyledi. Kuruluşun ve devletin temelini oluşturan 6 ilkenin her geçen gün daha iyi anlamak zorunda kaldığımızı söyleyen Civelek, siyasilerin de bunu görmezden gelmemesi gerektiğine dikkat çekti.
Kuruluş yıllarında kalkınmanın zorluklarını özetleyen Ekonomist Uğur Civelek, “Cumhuriyetin kuruluş yıllarında ülkeyi kalkındırmak, büyümek çok daha zordu. Çünkü Osmanlı’dan kalma borçların yüzde 77’sini üstlenmişsiniz. Hem dış borç ödüyorsunuz hem de sermaye hareketliliğiniz yok. Merkez bankanız yok, para politikanız yok. Bankacılık sisteminiz Osmanlı’dan kalma ve hiçbir şey yok. Kredi politikanız yok. Yerleşiklerinizin ekonomi anlayışı yok. Haliyle kapalı bir ekonominiz var. Bu ortamda kamu harcamalarınızı yönetmek için gelir elde etmeniz lazım ama en önemli gelir kaynağınız olan Aşar Vergisini 1925’te kaldırmışsınız. Bütçeniz geliriniz kadar olmak zorunda. Krediniz yok, ne kadar vergi o kadar harcama. O ortamda bir şeyleri değiştirmek ciddi manada çok zor” ifadelerini kullandı.
O günün koşulları ile şimdiki koşulların çok farklı olduğuna dikkat çeken Civelek, “Yeni bir şey inşa etmeniz gerekiyor. Bugünün koşulları ile mukayese edilebilir gibi bir durum değil. Şu var, 1931’de Merkez Bankası kuruldu ve diğer bankalar kuruldu. Politikanız oluşmaya başladı. Atatürk döneminde yatırım dışında bütçe disiplinine sahip kalındı. 1931-1938 yılları arasından bahsediyorum. Kuruluş döneminde ise zaten savaş dönemi olduğu için zaten olağandışı süreci katmıyorum. Yani bugün kuruluş döneminin zorluklarının hiçbirisi yok. Hoyrat bir şekilde bütçe harcanıyor. Koşulların çok farklı olmasına rağmen bir mukayese yapılırsa o dönemin ekonomi yönetimi ve disiplini notu 10 üzerinden 8. Şimdi ise 10 üzerinden 2 zor. Cumhuriyetin 100. Yılını kutluyoruz fakat değerlerini hala özümsemiş değiliz. Her şey gösteriş haline gelmiş durumda” diye konuştu.
Karma ekonomi politikasına zorunlu olarak geçildiğini söyleyen Civelek, “Karma ekonomi modelini anlamak için Kurtuluş Savaşı yıllarına dönmemiz gerekiyor. Ülkede savaş sonrası 9 buçuk milyon nüfusunuz var. Bu nüfusun yüzde 70’i kadın. Kapalı bir ekonomi var. Kredi mekanizması yok. Böyle bir ortamda özel sektörü teşvik etmeniz gerekiyor. Kaçanlardan kalma bazı özel işletmeler var fakat bunları işletecek insanınız yok. Futbol oynamak için sahaya ve kurullara ihtiyacınız vardır. Düşünün sizin ne sahanız var ne de kurullarınız. Cumhuriyetin kuruluşu da öyle bir süreç. Sahanız yok ki top oynayasınız. Önce oyun alanını kurmanız gerekiyor. Kuruluş sırasında İzmir’de bir kurul toplanıyor ve insanlara deniliyor ki ‘Pazar için üretin. Bedava taşıyalım’. Buna hiçbir cevap alamıyorlar. O zaman birikim yok, özel sektör yok haliyle her şeyi kamu eliyle yapmanız gerekiyor. Peki bunu dış borç ödeyip hem de kalkınmayı yapmak nasıl mümkün oldu işte asıl soru bu. İzmir İktisat Kongresi’nden istenilen sonuç alınamıyor. Mecburen 1930’lu yıllarda Merkez Bankası ve İş Bankası kuruluyor. Büyük bir disiplin içinde aşırıya kaçmadan sadece yatırım için borç verilebilecek düzeyde kamu eliyle kalkınmaya başlanıyor. Karma ekonomi modeli bundan sonra başlıyor. Çünkü özel sektörün yok. Mecbursun bunu yapmaya. Kalkınmak istiyorsun çünkü. 1923-1938 arası mucizeler yaratılıyor bu ülkede. Bir başka mucize de 1920’li yılların sonun yüzde 70’in üzerinde kadın olan nüfusun 1940’lı yıllarda eşitleniyor. Yani yüzde 45’i erkek, 55’i kadın oluyor. Çok sayıda mucizeler yaşanıyor o süreçte hem insan eliyle hem de insan iradesi dışında” dedi.
Kuruluşun ilkelerini temsil eden 6 okun kıymetinin her geçen gün daha çok anlaşılmak zorunda kalındığını belirten Civelek, “Kuruluş sonrasında 20 yıllık irade bir daha hiç ülkemize uğramadı hep bütçemiz açık verdi. 1945 yılı sonrasında ise yaşanan dış politikaların sonucunda hiç doğrulamadık ekonomik anlamda. Kuruluş yıllarının temel prensip ve ilkelerin hep uzaklaştık. Şu anda geçmişle avunmak dışında ne yazık ki bir şeyimiz kalmadı elimizde. Varlık içinde yokluğu yaşıyoruz. O dönemde tek siyasi parti vardı ve 6 oku ile kuruluşun temek ilkelerini temsil ediyordu. Bu oklar arasında Halkçılık, Devletçilik ve diğer temel ilkeler çok önemli. Şimdi konjenktür tekrar değişiyor ve o ilkelerin önemi her geçen gün daha çok anlaşılıyor. Karşı çıkanları da ezip geçecektir” değerlendirmesinde bulundu.