Geçtiğimiz günlerde markette alış-veriş yaparken yanımdaki reyona bir genç yaklaştı. Fiyatlara baktıkça elini “şöyle bir geçelim” şeklinde sallaya sallaya yanıma kadar geldi. “Fiyatlar almış başını gitmiş delikanlı” dedim. Kafasını üzgün bir şekilde sallayarak sözlerimi doğruladı, ben de lafa devam ettim. “Üzgünüm ama size, beklediğiniz gibi bir ülke bırakamıyoruz. Her günümüz bir önceki günü aratıyor” diyerek, lafa girmesi için adeta zorladım. “Biz ülkeyi size bırakıyoruz. Bildiğiniz gibi yapmaya devam edin. Ben ilk fırsatta buradan ayrılacağım” dedi. “Yapmayın gençler ülkeniz sevin ve terk etmeyin” diyecek oldum, ama laflar ağzımda büyüdü. Genç, sıkıntılı halimi görünce, “ne yapalım bey amca, okul bitti, iş yok, iş olmayınca eş olmuyor, eş olmayınca aile olmuyor, sen bir akıl ver onu yapalım” dedi.
Tek bir cümle çıktı ağzımdan” haklısınız, gidin ama buraları unutmayın” diyebildim sadece.Evet gençlerimiz bu halde. Hepsi geleceklerini kurtarmak için bir an önce kapağı yurtdışına atmaya çalışıyor. Çünkü, artık hiçbir gencimiz, uçacağız, kaçacağız, kimse bizi tutamayacak” sözlerine inanmıyor. Haksızlar mı? Yerden göğe haklılar. Çünkü biz çocukların önce hayallerini öldürdük. Artık hayal bile kuramıyorlar. O kadar çaresizlik içindeler ki, gençler arasında intihar vakalarında büyük artışlar olduğu belirtiliyor. Okul yurtlarında, gençler bir birlerine destek olmaya, birinin düşmesi durumunda, diğerlerinin ona omuz vermeye çaba harcadıklarını duyuyoruz. Çoğu part-time iş kovalıyor, o günkü harçlığı çıksın başka bir şey istemiyor. İşe girmek istediklerinde önlerine yine “mülakat belası” çıkıyor. Kaldırılacağı seçim meydanlarında vaat edilen “mülakat belası” uygulamada kaldığı sürece, gençlerin umudu da, beklentisi de kalmıyor. Çünkü biliyorlar ki, “torpilli, arkasında dayısı olan” herhangi bir kişi gelip önüne geçecek ve hakkı olan işi elinden kapacak.Ülkemizde her üç gençten biri işsiz. Her üç gençten biri okudukları tahsilini yaptıkları meslekler dışında bulabildikleri işlerde çalışıyorlar. Çocuk, öğretmen çıkmış, formasyon eğitimini tamamlamış ama kasiyerlik yapıyor, motosiklet üzerinde “motor kurye” olarak çalışıyor. Çocuk mühendis çıkmış, ekonomi işletme tahsili yapmış inşaatlarda çalışıyor. Oysa bu gençlerimiz, bugün ülkemizin dışına çıksalar hem kendi işlerini yapacaklar hem de geleceklerini kurtaracaklar. Ülkemizde sadece okuyan gençler değil, hayat şartlarının ağırlığı nedeniyle tahsillerini tamamlayamamış milyonlarca gencimiz de işsiz. Kimine beyaz yakalı, kimine mavi yakalı diyoruz bu çocuklara. Ne yakalı olurlarsa olsunlar, hepsi bizim çocuklarımız. Biz bu çocuklara, bu gençlere iş ve aş bulmak, yaratmak zorundayız. Devlet olmanın temelinde, bu da yer alıyor. Burada bir noktaya daha temas etmek istiyorum. “İş var ama beğenmiyorlar” sözü duyduğum zaman inanın gücümün yettiği kadarıyla bağırmak istiyorum. Böyle bir ahlaksızlık olamaz. Bunu söyleyenlere gidin bakın yanında çalıştırmak için eleman aramıyor. O kendine kölelik yapacak birini arıyor. İstiyor ki, köle gibi, boğaz tokluğunu çalışsın. Çünkü, istismar edeceği milyonlarca genç var bu ülkede. Olmadı, milyonlarca mülteci, sığınmacı, kaçak insan hazır elinin altında bekliyor. Çoğu da, bu ülkenin çocuklarını kapıdan içeri sokmuyor bile. Gerekçeleri hep hazır “iş var ama beğenmiyorlar”. Ne diyelim yazıklar olsun! Bu zihniyetteki işverenlerimizin bir kısmı da yirmili yaşlarda, eğimini, askerliğini tamamlamış ve de en az beş yıllık mesleki tecrübe şartını arıyor. Hepsi bir arada nasıl olacak gerçekten çok merak ediyorum. Burada akıllara şöyle bir düşünce gelip yerleşiyor. Bu şartların hepsini bir arada arayan biri, mutlaka yanında asgari ücretle çalıştıracak köle arıyor. Elbette ki, bu sözlerimiz ülkesini gerçek anlamda seven ve geleceğini bu ülkede gören işadamlarımızı kapsamıyor. Ne yazık ki gerçekler böyle. Şimdi bu ülkeyi bize bırakıp geleceğini yabancı ülkelerde arayan gençlerimiz haksız mı? Bizim gibi, yıllar boyunca ülkesine hizmet etmiş, gençliklerini, yaşamlarının en güzel yıllarını, bu ülkenin kalkınması için feda etmiş emeklilerin durumuna bakarak, hala bu ülkede kalmak isteyen kaç gencimiz çıkar merak ediyorum.Ettikleri her iki laftan birinde “beka” sorununu işleyenlere hatırlatmak isterim ki, gerçek “beka sorunu” işte tam da budur. Siz bu ülkenin gençlerini elinizde tutmak yerine, ne idiğü belirsiz, milyonlarca, her ne ad altında ülkeye soktuğunuz sığınmacı ya da mülteciden umut bekliyorsanız bir kez daha hatırlatmak isterim ki fevkalade yanılıyorsunuz. Bakın ülkemizde, o çok övündüğümüz genç nüfus oranı sürekli geriliyor. Ülkemizde, ölüm yaşı dünya geneline göre sürekli gençleşiyor. Bunlar hiç iyi belirtiler değildir. O koca Sovyetler Birliği işte sadece bu iki nedenden dolayı üç-beş sene de parça parça oldu. İnanmayanlar, gitsinler bilimsel verilere bir baksınlar. Ülkelerin geleceğini, çocuklar, gençler çizer, orta yaşlı nüfus sürdürür, emeklilerde bir yapıyı bir arada tutar. Siz bunları, yok ettiğiniz sürece ne “beka”dan, ne de bir “gelecekten” bahsedebilirsiniz!