Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Sakarya Üniversitesi (SAÜ) ve TÜBİTAK işbirliğiyle düzenlenen 3. Uluslararası İletişim Bilimleri Sempozyumu’na (ICOMS) katıldı.
2000’li yıllardan itibaren küreselleşmenin küresel terörizmle, 2010’lardan itibaren küresel finans krizleriyle ve 2020’den itibaren de küresel sağlık ve gıda kriziyle anılmaya başlandığına dikkati çeken Altun, son 3 yıldır önce pandemiyle, ardından Rusya-Ukrayna kriziyle, şimdi de İsrail’in Orta Doğu’nun kalbinde sergilediği barbarlıkla insanlığın, İkinci Dünya Savaşı sonrasında daldığı “aydınlanma rüyası”ndan uyandığını ve Batılı uluslararası ilişkiler düzeninin dayattığı çözüm önerilerinin sadra şifa olmadığını gördüğünü söyledi.
“Türkiye, istikrarlaştırıcı güç olma çabası içindedir”Altun, bugün bölge halklarının ve tüm insanlığın en önemli sorunu olan küresel adaletsizliğin kaynağında Batılı sömürge düzeninin bulunduğunu ve bu düzeni ayakta tutan temel dinamiğin ise “Batıcı bağımlılık sistemi” olduğunu dile getirdi.
“Türkiye’nin küresel alandaki mücadelesi, bu adaletsizliğe son verme mücadelesidir. Belirsizliklerle, krizlerle kayıtlı bu zor zamanda Türkiye, bir istikrar adası olmanın ötesinde istikrarlaştırıcı güç olma çabası içindedir.” diyen Altun, bu coğrafyanın 2010’lardan itibaren yeni kaosla karşı karşıya kaldığına, “Arap Baharı” olarak adlandırılan dalgayla bölgenin istikrarsızlaştırıldığına, terörizmin, fanatizmin, radikalizmin, bölünmüş toplumların, başarısız devletlerin, yeni darbe yöntemlerinin, büyük göç hareketlerinin ve katliamların merkezi haline geldiğine dikkati çekti.
Türkiye’nin de bu süreçte çok ağır sınamalarla ve meydan okumalarla karşı karşıya kaldığına işaret eden Altun, son 10 yılda karşı karşıya kalınan dış müdahalelerin, temelde bölgesel güç haline gelmeyi başaran Türkiye’nin küresel aktör olmasını engellemekle ilgili kötücül girişimler olduğunu söyledi.
Altun, “Sokak kalkışmaları, darbe görünümlü işgal girişimi, terör saldırıları ve benzeri dış destekli müdahaleler, doğrudan Türkiye’nin küresel kriz çağında kapasite geliştirmesinin ve iddia sahibi aktör olarak küresel alanda varlık göstermesinin önüne geçmek maksadıyla hayata geçirildi. Ne var ki güçlü siyasal liderlik ve istikrar sayesinde bu dış müdahaleler devre dışı bırakıldı, karşı karşıya kaldığımız sistematik tehditler bertaraf edildi.” diye konuştu.
“Dezenformasyona en fazla maruz kalan ülkelerin başında Türkiye geliyor”
İletişimin, devletler arasında en önemli rekabet alanına dönüştüğüne işaret eden Altun, bu bağlamda yatırım yapılan stratejik alanlardan biri olduğunu ve Türkiye’nin bu rekabette öne çıkmak için alt ve üstyapı yatırımları gerçekleştirdiğini, kamu ve özel sektörün ciddi kapasite geliştirdiğini dile getirdi.
Altun, bu yatırım ve geliştirmelerin, dış müdahalelere ve manipülasyonlara açık hale gelmemesi için devletin söylem birliğinin tesisi, dünya kamuoyuna Türkiye’nin tezlerinin en doğru ve hızlı şekilde anlatılması, devlet-millet iletişiminin karşılıklı ve etkin şekilde gerçekleştirilebilmesi ile artan kara propaganda kampanyalarına karşı etkin mücadele verilebilmesi, demokrasiyi, insan haklarını ve bireysel özgürlükleri tehdit eder hale gelen dezenformasyon virüsüne karşı koyma ihtiyacından kaynaklandığı bilgisini paylaştı.
Bütün insanlık için sorun olan dezenformasyona en fazla maruz kalan ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğine işaret eden Altun, “Bunun nedeni de elbette Türkiye’nin güçlenmesidir, iddia sahibi olmasıdır ve Batılı sömürge düzenine meydan okumasıdır.” dedi.
Altun, ciddiyetle mücadele edilmesi gereken küresel kriz seviyesine erişen dezenformasyonun demokrasiyi yozlaştıran, toplumları belirsizlik sarmalı içinde debelenmeye iten, bireysel hak ve özgürlükleri hedef alan zehirli ve yıkıcı etkilerine karşı tek panzehrin hakikatin kendisi olduğunu dile getirdi.
“Gazze’de ölüm kusan katiller hesap verecekler”
Altun, “Asrın Felaketi” olarak nitelendirilen Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’taki depremlerde de dezenformasyonun ne denli tehlikeli sorun olduğunu somut şekilde gördüklerine, o dönem İletişim Başkanlığının yayımladığı bültenlerin kitap hacmine eriştiğine dikkati çekti.
Muhteva olarak farklı ancak mahiyet itibarıyla benzer durumun Gazze’de yaşanan insanlık dramında görüldüğüne işaret eden Altun, “İsrail, bütün dünyanın gözleri önünde savaş suçu işliyor. İsrail, faşizmin ve ırkçı emperyalizmin en çirkin, en vahşi örneklerini sergiliyor. Unutmayalım ki 20. yüzyılın ilk yarısında Avrupa’nın ortasında milyonlarca insan, resmi devlet görevlileri tarafından toplama kamplarında, ölüm odalarında katledildi. O caniler unutulmadı, o gün bugün kendilerine lanet ediliyor. Bugünün canileri de unutulmayacaklar. Gazze’de ölüm kusan katiller hesap verecekler. Nasıl ki maşeri vicdanda mahkum edildiler, aynı şekilde küresel adalet nizamı tesis edildiği vakit gerçek mahkemeler tarafından da mahkum edilecekler.” diye konuştu.
Altun, İsrail’in aleni savaş suçu işleyerek sürdürdüğü katliamlarla eş zamanlı şekilde kirli dezenformasyon kampanyası da yürüttüğünü belirterek, şunları kaydetti:
“İsrail, sürdürdüğü zalim saldırılarla bir şehri, bir beldeyi enkaza çevirmek ve yaşanmaz hale getirmek istediği gibi hakikat sahasında da bir enkazla, harabeyle bizi baş başa bırakmaya çalışıyor. İsrail, Filistinli, Gazzeli çocuklara, kadınlara, erkeklere, yaşlılara, gazetecilere, sağlık çalışanlarına, kısaca masumlara yönelik katliamlarını sistematik dezenformasyon kampanyalarıyla adeta meşrulaştırmaya, görünmez kılmaya çalışıyor. İstiyorlar ki insanlık, dünya kamuoyu, İsrail’e hak vermese dahi en azından ses çıkarmadan bu zulmü sessizce izlesin. İstiyorlar ki herkes, yalanlarla ve dezenformasyon içerikli haberlerin oluşturduğu gündemle meşgul olsun ve Gazze’de yürek parçalayan feryatları duymasın.”