Gazete yazılarının içinde en zor olanı, böyle seçim sonrasında yazılan yazılar olarak bilinir. Gerçekten de sonucunun alınması bir hayli geç saatleri bulan seçimlerden sonra kaleme alınan yazıların önemli bir kısmı ilk tespitlere, biraz yorumlara biraz da hislere dayanarak yazılır. Peşinen belirtelim, bizim yazımızda bu üç kıstas üzerine kurulan tespitlerimizi kapsayan bir yazı olacak.
Pazar günü sandığa gittik ve yerel yöneticilerimizi seçtik. Öncelikle tekrar seçilenlere ve ilk kez böylesine önemli bir görev üstlenen belediye başkanlarımıza, belediye meclis üyelerimize, muhtarlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Türkiye, bu son seçimi ile birlikte çok farklı bir siyasi ortama geçebilir. Geçebilir diyoruz, çünkü İmamoğlu faktörü bu noktada önemli bir yol olarak önümüze çıkabilir. İmamoğlu, seçimi kazansa da kazanmasa da geleceği belirleyecek olan önemli bir siyasi aktör olacak. Bu iki duruma gelin bir değerlendirelim.
İmamoğlu, seçimi kazandıysa ve ikinci kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiyse, hepsinden öte, bir de Belediye Meclisinde çoğunluğu ele aldıysa, çok değil, Türkiye’yi iki sene içinde bir erken genel seçime götürebilir. Bunun için ilk olarak, İstanbul’u teslim edeceği bir başkan bulur, daha sonra da, CHP’nin başına geçerek, Türkiye’yi adım adım dolaşır, erken genel seçim çağrıları yapmaya başlayabilir. Ekonomik tabloda bir iyileşme olmazsa da, Anayasa değişiklikleri yapılır ve genel seçim kaçınılmaz olarak vatandaşın önüne gelebilir.
İmamoğlu seçimi kaybettiyse, Genel Başkanı Özgür Özel’le bir ortak politika belirleyerek yapılacak ilk genel seçime öncesinde yeni bir başkan ve yeni bir solukla CHP’yi gerçek anlamda iktidara aday bir parti durumuna getirmek üzere çalışmalara başlarlar.
Burada; her iki durumda da, İmamoğlu faktörü, birinci derecede etken bir figür olarak siyaset sahnesinde kalıcı olarak yer alır. Çünkü, İstanbul’da yapılan Başkanlık seçiminde, net olarak görüldü ki, CHP bundan böyle İmamoğlu olmadan yoluna devam etmeyecek. Muhtemeldir ki, cumhurbaşkanı seçiminde de, yine muhtemeldir ki Erdoğan’ın karşısına cumhurbaşkanı adayı olarak çıkacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, her ne kadar “bu benim son seçimim” dese de, önünde aday olması için pek çok seçenek orta yerde duruyor.
Siyasetin geleceğini belirleyecek faktörlerden belki de en önemlisi, partilerin seçimlerde alacakları oylar olacak. AK Parti’nin, oylarında görülen gerileme bu seçimde devam edecek. Belediye başkanı sayısını artırsa bile Türkiye Genelinde aldığı oy oranı muhtemeldir ki yüzde 30’un altına düşecek gibi görülüyor.
Yüzde 30’un altındaki bir oy oranı AK Parti’de de bazı dengelerin değişmesi sonucunu getirebilir. Tek lider etrafında toplanan AK parti’de, “ne oluyor, nereye gidiyoruz?” soruları gündeme gelebilir. Bu nedenle, AK Parti kurmayları bu seçimi farklı bir açıdan değerlendirmeye tabi tutacaklardır.
Her ne kadar yerel seçim desek de, bu seçimler ülkemizde birçok değişimin habercisi olacak sonuçlar doğurabilir. Bunu en iyi hissedecek olan iki parti CHP ve AK Partide durum böyleyken, diğer partilerde de durum çok farklı olmayacak.
CHP listelerinden parlamentoya giren DEVA ve Gelecek Partisi’nin güçlerinin ne kadar olduğunu sonuçlar netleştikçe daha iyi göreceğiz. Genel seçimlerin Saadet Partisi’yle en kazançlı partileri olan bu partiler için yeni arayışlar kaçınılmaz olacak.
Seçimlerin en çok konuşulan partilerinden biri olan Yeniden Refah Partisi’nin gücü, bu üç partinin de katılımıyla birlikte, yeni oluşumların doğmasına sebep olabilir. Şöyle bir düşünün, Yeniden Refah Partisi, DEVA, Gelecek ve Saadet Partisi’nin birlikte oluşturacağı “Yeni Milli Görüş Güç Birliği” parlamentoyu derinden sarsabilir. Belki de parlamentoda en güçlü muhalefet bloğunu oluşturabilir.
Burada İYİ Parti’ye de ayrı bir paragraf açmak gerekecek. İYİ Parti, genel seçimler sonrasında izlediği inişli-çıkışlı politikasıyla, Genel Başkan Meral Akşener’in konuşmalarıyla birlikte sert bir düşüşe geçti. Partiye büyük destek veren gönüllü kadınların büyük bir kısmını yitiren İYİ Parti’nin yeni başkanlıklar kazanması mümkün değil. Aksine bundan önceki seçimlerde kazandığı ilçe belediye başkanlıklarını da kaybedecek. Böyle bir tablo karşısında, “gereğini yaparım” diyen Akşener’in yeni çizgisi nasıl olacak hep beraber göreceğiz.
DEM’e gelince, bugüne kadar Kürt Siyasi Hareketi hiç bu kadar zig-zag çizmemişti. Ortaya çıkıp net bir açıklama bile yapamayan DEM’in yöneticilerinin bu ilkesiz duruşu, Kürt seçmenler üzerinde de olumsuz etki yarattı. Nitekim, Türkiye genelindeki oy oranına bakıldığında bunu görmek mümkün.
Evet, her ne kadar yerel yönetim seçimleri yaptıysak da, Türkiye Siyasetini derinden etkileyecek birçok sonuçla karşı karşıya kalacağımız muhakkak. Seçimlerin, İstanbul ve Ankara genelinde yoğunlaşmış olması, bakanların, bürokratların seçim meydanlarına çıkması sonuçları değiştirmede ne kadar etkili oldu onu yarın ki yazımızda değerlendireceğiz.