Cumhuriyetin 100. Yılı geçtiğimiz hafta coşkuyla kutlandı. Tarım sektöründe cumhuriyetin 100 yılında nereden nereye geldiğimizi aktaran Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı Hüseyin Demirtaş, “Türkiye Cumhuriyeti eskimiş, çökmüş ve işgal altında parçalanmakta olan bir devletin tarihe gömülerek, onun bağrında bir milletin yeniden doğmasıdır. Atatürk’ün örgütlediği birleştirdiği ve zafere ulaştırdığı bir kurtuluş savaşının ürünü olan Cumhuriyet, kuruluş yıllarının hemen ardından tarıma ve çiftçilerine dayanarak ayağa kalkmış modern ve çağdaş Türkiye’yi yaratmıştır. ‘Milli ekonominin temeli ziraattır’, ‘Türkiye’nin gerçek efendisi köylüdür’ sözleriyle tarım sektörüne ne kadar önemsediğini bundan 100 yıl önce görebilmiştir. Cumhuriyetimiz, doğduğu dönemin en ileri fikirlerini kuruluş felsefesi olarak benimsemiş; laik, demokratik ve sosyal yönleriyle sömürgeciliğin pençesinden kurtulan tüm ülkeler için bir model olmuştur” ifadelerini kullandı.
Ulusal Kurtuluş savaşımız sonunda Türkiye’nin yaklaşık 13,5 milyon nüfusa sahip olduğumuzu belirten Demirtaş,i “Bu nüfusun yüzde 90’ı köylüydü ama çok azı çiftçiydi. Karasaban ve oraktan başka üretim aracı yoktu. Ürettiği buğday ve arpanın büyük bir bölümü Aşar Vergisine gidiyordu. Kalanını da toprak ağaları alıyordu. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ulusal kurtuluş savaşının zaferle sonuçlanmasının hemen ardından ilk iş olarak tarımı ayağa kaldırma çalışmalarını başlattı. 1925 yılında öncelikle Aşar vergisini tamamen kaldırdı. Türkiye’de feodalizm tasfiye edilemediğinden toprak ağalarının engellemelerine ve köylünün çıkamaması nedeniyle bazı reformlar ve özellikle toprak reformu tamamlanamadı. Bu durumda yapılabilecek olan tek şey yapıldı 1923-1938 yılları arasında devletin elinde bulunan 3,7 milyon dekar arazi topraksız çiftçilere ve göçmenlere dağıtıldı. Atatürk’ün 1937’de yaptığı bir konuşmada toprak reformu konusunda değinilmiş ancak yeni girişime ömrü yetmemiştir. Atatürk’ten sonra Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 2. Dünya savaşından sonra Atatürk’ün vasiyetini yerine getirmek için önce 4753 sayılı ‘Çiftçiyi topraklandırma’ yasasını çıkartarak devlet arazilerinin bir bölümünü 432 bin aileye ve aile başına ortalama 50 dekar olarak dağıtım yapıldı” ifadelerini kullandı.
Tarımı canlandırmak için Başkomutan Atatürk döneminde birçok hamle yapıldığını belirten Demirtaş, “Cumhuriyetin köylü dostu politikaları gündeme gelmiş 1932 yılından itibaren tahıl fiyatları için destekleme politikaları başlatılmış, Buğday Koruma Kanunu çıkartmış, TMO kurulmuştur. Örneğin merkezdeki ziraat işleri vb. ilgili ıslah istasyonları, meyvecilik, bağcılık, fidancılık istasyonları, çay ve zeytin fidanlıkları, araştırma enstitüleri ve zirai mücadele istasyonları kurdu. Hayvancılık alanında da gelişmeler sağlanmış, hayvan ıslah istasyonları, karantina birimleri ve laboratuvarları kurmuş, araştırma enstitüleri açılmış ve hastalık, haşerelere karşı mücadele programları hazırlanmıştı. Ankara’da ziraat, orman, veteriner, ziraat sanatları ve tabii bilimler fakültelerini içine alan üniversite düzeyinde yüksek ziraat Enstitüsü kurulmuş, yurt sathına yayılan ve tarım potansiyeli olan illerde orta öğretim düzeyinde ziraat okulları açıldı. Çiftçi örgütlenmesinin ilk adımı olarak tarım kredi ve satış kooperatifleri kuruldu. Bu kurumlar Ziraat Bankası’nın sağladığı finansmanla ortaklarına çeşitli kredi desteği vermiş ürününü de satın alarak Pazar olanaklarını genişletmiştir. Bu gelişmeler yaşanırken birinci sanayi planı hazırlanmış ve 1934 yılında uygulamaya geçirilmiştir. Bu çerçevede öncelikli olarak da tarım kesiminden elde edilen ham madde ile mevcut gıda ve dokuma sanayi tesislerinin genişletilmesi yenilerinin yapılmasına ağırlık verilmiş, yatırım ve ara malı üreten sanayiye önem verildi. Tarımda makinalaşmanın başlatılmasını sağlayacak önlemler alındı” dedi.
Büyük buhranın ardından yaşanan önemli bir diğer gelişme ziraat Bankasının desteğiyle ülkede çok sayıda kooperatiflerin kurulması olduğunun altını çizen Demirtaş, “1929-1938 yılları arasında kredi kooperatiflerinin sayısı 65ten 586’ya çıkarılmıştır. Şeker pancarı, pamuk ve tütün üretiminde devlet eliyle oluşturulan kurum ve işletmeler hızla geliştirilmiş. Cumhuriyetin geliştirdiği ‘köylü dostu’ uygulamalar tüm olumsuz koşullara karşın 1980’li yıllara kadar devlet politikalarını belirlemeyi başarmıştır. O tarihten sonra ABD ve batılı ülkeler tarafından Türkiye’ye dayatılan neoliberal politikalar ise tarım sektörünün gelişme yönünü tersine çevirdi. Günümüzde bir zamanlar önemli bir tarım ülkesi olan Türkiye bir kez daha kendine yeterli olmaktan çıkmış tarım sektörü küresel şirketlere bağımlı hale gelmiştir. Gelinen süreçte Cumhuriyetin kazanımlarından olan tarımsal kitler özelleştirilmiş, tarım satış kooperatifleri işlevsizleştirilmiş Türkiye çiftçisi korumasız olarak kendi haline terk edildi. Tarım sektörünün günümüzde karşılaştığı önemli sorunların bu gerileme döneminde uygulanan politikalarla yakından ilişkili olduğu dönemde uygulanan politikalarla yakından ilgili olduğu görüşündeyiz. Çare bir kez daha cumhuriyetin ruhu ve kuruluş felsefesine uygun kendine özgü ulusal politikalara dönüştür” ifadelerini kullandı.