Milattan önce 658 yılında İstanbul’un yedi tepesinin ilkine (şimdiki Sarayburnu) ayak basan Megaralılar, kahinlerinin önerisi ve Reisleri Byzas’ın uygun görmesiyle Trakların yaşadığı Kalkedon’un (Körler ülkesinin) karşısında yer alan bölgeye yerleşirler. Byzas’ın eşi Fidelya kentin ilk imparotoriçesidir. Emriyle Sarayburnu ilk surlarıyla çevrilir. 9 Ağustos 1928’de Mustafa Kemal İstanbul Sarayburnu’nda sahildeki gazinoya kurulan kara tahtanın başına geçer. Latin harfleriyle yeni Alfabe’yi tanıtır. Dil insanların düşünsel duygularını aktarmasının, ifade etmesinin aracıdır. Anlaşma yoludur. Yaşam döngüsünün olmazsa olmazıdır. Cumhuriyetten önce, insanların platonik aşklarıyla, duygu dünyasında dolaşan İstanbul Edebiyat’ı, Cumhuriyet sonrasında yeni alfabe ile ayağını yere bastı, diyebiliriz.Kimlik arayışının Tanzimat Dönemi’nde başladığını görebiliyoruz. Cumhuriyetin ilanıyla gerçekçilik olgusu hız kazandı. Cumhuriyet edebiyatı, İstanbul’dan başlayarak; semt edebiyatı olmaktan sıyrıldı; yoksul-zengin-ezilen insan modelleri üzerinden yol aldı. Nazım Hikmet, sınıfsal açıyı işlerken emekçiler onun dizelerinin figürleri oldular.Kemal Tahir kenti, siyasal kişiliklerin dekoru yaparken; Mehmet Akif Ersoy için İstanbul bir mabetti. Halide Edip Adıvar, savaşın ve şehrin farklı semtlerdeki yaşamını, toplumsal, siyasal bağlantılarını konu edindi. Müslüman İstanbul’a odaklandı ve “Sinekli Bakkal” eseriyle hafızalara kazındı.Yahya Kemal Beyatlı, şiirlerinde zamansız bir şehir yarattı. İstanbul’un semtlerine tepeden baktı. Dizelerinde Boğaziçi ve Süleymaniye, eski-yeni inançların çatıştığı kültür karmaşasıydı.Nişantaşı, Teşvikiye gibi özel yaşamların olduğu semtlerin oluşumuna ışık tutan Cemal Kuntay, toplumsal ve siyasal devinimlere romanlarında yer açarken; Salah Birsel, İstanbul’a bir başka gözle baktı. Mizah duygusuyla oynattığı kalemi, mekan ve insanların renklerine, çeşitlerine odaklandı. Ahmet Rasim İstanbul aşıklarındandı. 40 eserinin tamamında kanlı-canlı İstanbul insanlarının yaşam şekillerine yer verdi.H. Rahmi. Gürpınar’ın eserleri yüzyılın başında İstanbul yaşamıyla ilgili anlatılardı. İstanbul semtlerine atfedilen satırlar, yalı ve köşk hayatı etrafında dolaşırken; Cumhuriyet’le birlikte, Anadolu’dan göç alan gecekondu insanlarına yöneldi çünkü İstanbul yavaştan güzelliğini göremeyen, ekmek parası derdine düşmüş, kozmopolit benliğin esiri olmaktaydı.Peyami Sefa “Fatih-Harbiye” de doğu-batı bağlamında; mekan-insan sentezini gözler önüne serdi. Ahmet Hamdi Tanpınar “Beş Şehir İstanbul”la müzikten mimariye, İstanbul şehir gelişimini anlattı. Orhan Kemal’in insanları, büyük şehirde yaşam mücadelesi verenlerdi. Bu insanların yaşam gerçeğini romanlarına taşıyarak bir bakıma tarihe tanıklık etti. Sermet Muhtar Alus, İstanbul yaşam biçiminin gözlemci canlı tanığı olarak bize gerçek yaşam belgesellerini armağan etti. Şiirler, edebiyat yazınları, belgesellerden sonra tiyatro oyunlarıyla da İstanbul ve yaşam ilişkileri konusuna el attı.Ekrem Reşit Rey’den “Lüküs Hayat” günümüze kadar gelen bir fenomen olarak var oldu. Vasıf Öngören’in “Zengin Mutfağı” alttakiler ve üsttekiler ilişkisinin ilk örneklerindendi. Sadık Şendil “Orta Oyunu” geleneğini sürdürürken; Güner Sümer “Hüzzam” la değişim ve yeni değerlerin doğuşu temasını işledi.Orhan Veli Kanık, İstanbul’un seslerine odaklandı. Şiirsel güzellikte gördüğü İstanbul, onun dizelerinde kendini tanıdı. Ümit Yaşar Oğuzcan İstanbul’a aşkını, İstanbul’u aşıkların mekanı yaparak itiraf etti. Attila İlhan, farklı tercihlerin şehrini şiir ve romanlarında iştahla işlemenin keyfini bizlere de bulaştırdı.Tarihteki ilk “Aşk Şiiri”nin İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde yer alması bir tesadüf olmamalı değil mi? 4000 yıl önce bir rahibe tarafından kralına Sümer dilinde Çivi Yazısı ile yazılan arzulu dizeler, 1889’da Bağdat’ta Sümer kenti Nippur’da bulunur. Şiiri Türkçeye İlk Sümorolog uzmanımız Muazzez İlmiye Çığ çevirir. Dünyanın ilk Aşk Şiiri’nin bir de hikayesi var. Sümer inancında toprağı bereketli kılarak verimini arttırmak için Sümer Kralının yılda bir kez bir rahibe ile evlenmesi gereklidir. “… Aslan kalbimin kıymetlisi. Güzelliğin büyüktür, baldan tatlı…” dizelerinin rahibe gelin tarafından Kral Şusin’e dans eşliğinde söylemek için yazdığı belirtilmektedir. İstanbul dile gelseydi kendini ancak bu kadar anlatırdı diye düşünüyorum. İstanbul rüya şehir, İstanbul ilham kaynağı… İstanbul’u dile getiren edebiyatçılarımızın her birine sonsuz saygımla.
Recent Comments
Görüntülenecek bir yorum yok.