İyiler ve kötüler var dünyada

Geçtiğimiz hafta 17 yaşındaki bir çocuk gece yarısı babasının lüks arabasıyla, kendi yaşındaki arkadaşlarının kullandığı bir diğer arabayla hız yarışı yaparken yol kenarında arızalı ATV’ye çarpıp bir kişinin ölümüne neden oldu, annesi yazar Eylem Tok olay yerine gelip oğlunu aldı ve gece 03.50’da Mısır uçağıyla yurtdışına kaçırdı. Yaşananlar öyle acı ve rahatsızlık vericiydi ki neresinden tutsak elimizde kaldı. O saatte evlerinde ders çalışıyor olması gereken lise çocuklarının ellerinin altında lüks ciplerin olmasından tutun da gece yarısı ıssız yollarda yarış yapmalarına kadar her tarafı dökülen bir durum var karşımızda. Alkollü oldukları da yazılıyor. Lüks Porche ciplere doluşmuş o çocukların orada ne işleri vardı? Yaptıkları hız yarışı yüzünden gencecik bir insan öldü ve bir küçük çocuk artık babasını sadece fotoğraflardan tanıyarak büyüyecek, bu vebali hiç kimse ödeyemeyecek.Herkes bir tarafına takıldı yaşananlardaki onlarca içler acısı detayda, ama ben en çok olay yerine gelen annenin yaralıların elinden telefonlarını topladığı iddiasına takıldım. Çok sayıda kişinin yaralandığı o kaza ortamında yaralıların yardıma ihtiyaçları olabilirdi, ATV’nin altında bir insan can çekişiyordu. Ama Eylem Tok yakınlarını aramaya çalışan yaralıların ellerinden telefonlarını çekip aldıysa o kaza kadar vahim bir başka durum daha vardı karşımızda. Kimdi Eylem Tok? O gece bir can pazarı yaşanırken yaralıların iletişimlerini kesmeye çalıştığını iddia edilen; yazar, sanatçı, film yönetmeni olduğu yazılan bu kadın kimdi?28 Şubat tarihinde, kazadan sadece 2 gün önce Eylem Tok, eski kocasının hastanesi olan Estetik International bünyesindeki B Art Space salonlarında bir sergi açmıştı. Açılışta yaptığı konuşmada “Bu sergi sadece sanatı ve estetiği değil, ruhun derinliklerine doğru bir yolculuğu da temsil ediyor. Her bir eser bir anın, duygunun ve düşüncenin izini sürüyor, izleyiciyi iç dünyasını keşfetmeye çağırıyor” demiş. Günümüzde ne kadar sık iç dünyamızı keşfetmeye çağırılıyoruz değil mi? Açılan her sergide, yayınlanan her kitapta hatta araba reklamlarında bile kendimizi ve ruhumuzun derinliklerini keşfetmemiz gerektiği, bunun için bir sergideki aslında pek anlamadığımız bir resmi veya piyasaya yeni çıkmış pahalı bir arabayı satın almamızın çok işe yarayacağı mesajlarıyla dolduruluyoruz. Çoğumuzun aslında pek te merak etmediği, sadece barışık yaşamak istediği iç dünyamızla uğraşmaktan daha ciddi dertlerimizin olduğu hayatta benzer cümleleri neden bize sürekli söylüyorlar bilemeyiz ama tıpkı bizler gibi Eylem Tok’un artık daha önemli dertleri var. 28 Şubat tarihinde şunları da söylemiş. “Ahlaklı yapılan bir düşünce ürünü, kendinden öncesinin anlamlı sorumluluğunu taşıdığı sürece saygınlık kazanır.” “Hayat basit aslında… Birbirimizin gölgesiyiz. İyiler ve kötüler var dünyada.”Hayat gerçekten basit belki de… Ve belki de modern insan için en büyük tehlike vicdan denilen şeyi tüketmektir. Belki ölene üzülmeden evvel evladı için korkmak insan doğasının tuhaf ve karmaşık içgüdüleri açısından incelebilir ama yüzü gözü kan içinde yaralıların elinden telefonu çekip almak çok başka bir şeydir. Vicdanın kesinlikle sınırları vardır ve yazar Eylem Tok o gece o telefonları topladıysa bu sınırı fena halde geçmiş demektir. Eylem Tok televizyonda “Yine olsa yine aynı şeyi yaparım. Çocuğumu korumak zorundayım” dedi. Hepimiz çocuk sahibiyiz ve hayat büyük konuşana dersini vermekte çok ustadır ama bence o ve kocası bugüne kadar çocuklarını koruyamamışlar. Ergenliğin akıl almaz tehlikelerinden, bir genç insanın hayatının geri kalanında olmayacak bir kişiliğe dönüşmesine neden olabilecek etmenlerden, zengin çocuğuna ayrı fakir çocuğuna ayrı dertler yaratmakta hiç sıkıntı çekmeyen hayatın; yüksek gelir seviyesine sahip, her birisi kendi kariyerinin peşinde koşan, boşanmış ama kazadan iki gün önce bir sergi açılışında yan yana konuşacak kadar medeni ebeveynlerle büyüyen çocuklara karşı da yarattığı tehlikelere karşı koruyamamışlar. Farkındalık kelimesi hayatımızın başköşesine oturan kelimelerden oldu. Nedir farkındalık? Etrafımızda neler olduğunu görebilmek mi? Yaşananların gerçek iç yüzünü anlayabilmek mi? Söylediklerimizle yaptıklarımızın bazen taban tabana zıt olabileceğini bilmek mi? Gerçekte öyle zor bir şeydir ki farkındalık; eğitimlerini veriyorlar insanlar gözlerini açsın ve hayatlarında gerçekte olduğunu anlayarak yaşasınlar ve koca bir ömrü heba etmesinler diye. 17 yaşında ehliyetsiz bir çocuğun gece yarısı araba yarışı yaparken birilerine çarpıp ölüme neden olmasında ve yardım istediği annesinin gelip yaralıların telefonlarını çekip alarak oğlunu yurt dışına kaçırmasında ne büyük farkındalık eksikliği var değil mi?