Kiralara yüzde 25 sınırlaması getirildiğinde, önümüze ev sahibi-kiracı sorununun geleceğini yazmış, “böyle bir sınırlama faydadan çok zarar getirir” demiştik. Nitekim aradan geçen süre içinde ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha gördük. Kiracısının evini basan ev sahipleri, kiracılarına çıkmaları için baskı yapanlar, kira artırmam deyip sonu cinayetlere kadar varan olaylara şahit olduk.Bu süre içinde bir uzlaşma kurulu adı altında yeni bir oluşumla da tanıştık. Buraya başvuran ve sorunlarına çözüm arayan ev sahibi ve kiracılar, ancak bu aşama sonuçlandıktan sonra mahkeme yoluna başvurmaya başladılar. Sonuçta 130 bin civarındaki başvurudan yarıya yakını uzlaşmayla sonuçlanırken, kalan kısmı da mahkeme yoluna gittiler. Ülkemizde kira sorunu yeni bir konu değil. Ancak, konuyu bu kadar tırmandırmakta ancak böylesine bir beceriksizlikle mümkün olabilirdi, onu da becerdik. Yıllar boyunca, kira artış oranları tüketici fiyat endeksine yansıyan enflasyon oranında çözümleniyordu. Ancak, enflasyon fiyatları zaptedilemez bir noktaya gelince, kiracıların ezilmemesi için yüzde 25 gibi bir sınır getirildi. Yüzde 25 sınırı seçim meydanlarında savunuldu. Oysa kirada çok evi olanları dışarıda tutuyorum, kiralık tek bir evinden gelen parayı, emekli maaşına katıp hayatını sürdüren birçok ev sahibi bu durumdan etkilendi. Hayat pahalılığı kiracısı için ne kadar geçerliyse, ev sahibi için de o kadar geçerli olunca bu kez kira tartışmaları başladı. Uzun yıllar aynı evde kiracı olarak bulunan vatandaşlar, birden karşılarında yüzde 100 ve daha fazlası artış talebiyle karşılaştılar. Sonuçta, pek çoğu mevcut enflasyon oranında anlaştılar. Anlaşamayan kiracılar kendilerine uygun yer bulmak zorunda kaldılar. Sütten ağzı yanan ev sahipleri de bu kez bir sonraki yılın olumsuz koşullarından etkilenmemek için astronomik kira talebinde bulunmaya başladılar. Yani yüzde 25’lik sınırlama hem kira fiyatlarını artırdı hem de birçok sorunu beraberinde getirdi. Devlet alacağı her vergiye, değerli kağıda ve harçlara yeniden değerleme oranında zam yaparken, vatandaşlarından alacakları kiraya yüzde 25 gibi bir artışı uygun buldu. Kira fiyatları tüm dünyada sıkıntı oluyor. Mesela Hollanda bu işi şöyle çözmüş. Yıllık enflasyon üzerine en çok yüzde 1’lik bir artışı kabul edilebilir seviye olarak belirlemiş. Ama arada küçük nüans farkı var adamların yıllık enflasyon oranı yüzde 4, üzerine de yüzde 1 eklersen en çok artış yüzde 5’i geçemiyor. Böylesine can kurban.Dünya ev kira artış oranlarını belirlenmiş. Housing Rent Price Indeks verilerine göre ülkemizde kiralar yüzde 505 oranında artış göstermiş. İkinci sıradaki Macaristan’da ise yüzde 172 oranında bir artış olmuş. Sırasıyla, Letonya’da yüzde 170, Slovenya’da yüzde 167, Polonya’da yüzde 162, Estonya’da yüzde 160, İzlanda’da yüzde 150, Şili’de yüzde 145, ABD’de yüzde 142, Kolombiya’da yüzde 133, Meksika’da yüzde 124, İngiltere’de yüzde 120, Almanya’da yüzde 113, Güney Kore’de yüzde 108, Fransa’da yüzde 105, Yunanistan’da yüzde 100 ve Japonya’da yüzde 99 oranında kiralar artmış. Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın da şikayetçi olduğu kiralar ülkemize bir birincilik daha getirmiş. Bir tarafa şirin gözükelim derken, diğer tarafı ezerek kalıcı bir başarı sağlamak mümkün değildir. Ülkemizde, ikinci evi olan ve kiraya veren ev sahiplerine gidin bakın. Hepsi çalışırken başlarını sokacak bir ev almışlar, emeklilik ikramiyesiyle de borç harç ikinci bir konut satın almışlardır. İkinci konutu alırken de, buradan elde ettikleri kirayı, o evin borcunu kapatmaya yönlendirmişler, borcu bittikten sonra da maaşlarına kira gelirlerini ekleyerek bütçelerine bir katkı sağlamışlardır. Bir kısmı da aldıkları bu ikinci evin gelirleriyle muhtemelen çocuklarının, torunlarının ihtiyaçlarını karşılıyorlardır. İkiden fazla konut sahibi olanlara ek kira gelir vergisi konulması da zaman zaman gündeme geliyor, ancak bunun da “kiraları yükseltmesinde etken olacağı” belirtilerek bu düşünceden de kısa zamanda vazgeçiliyor. Belki emlak vergilerinden yapılacak bir fedakarlık sorunu bir nebze azaltabilir. Büyük ümitlerle kurulan ve kurulduğu yıllarda başarılı işlere imza atan Toplu Konut İdaresi (TOKİ) bu işte etkili kullanılabilir. Ancak, bugün uyguladığı sistem ile başarılı olması mümkün değildir. Her yıl katlamalı olarak artan ödeme planları, bitirilemeyen yarım kalmış konutların hak sahiplerine teslim edilmesi gibi şikayetlerin ayyuka çıktığı bir ortamda TOKİ’ye olan güven de sarsılmıştır. TOKİ’nin yeniden yapılandırılması ve “faizsiz, konut edindirme projelerini” hayata geçirmesi mümkünken, inatla vatandaşları mağdur etmesini de anlamış değiliz. TOKİ, sosyal devlet olma vasfıyla birlikte, vatandaşlarına sağlıklı, çağdaş donatılara sahip, çevre düzenlemesiyle, deprem felaketine dayanaklı konutlar üretecek yapıya kavuşturulmalıdır. Bunun için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Yapılmış ve yaşanmış projelerden dersler çıkarmak, zaman geçirilmeden uygulamaya koymak, bugün yaşadığımız sorunları asgariye indirecektir.
Recent Comments
Görüntülenecek bir yorum yok.