Ne sunulursa onu alıyoruz

Spor adı altında televizyonlarda ne verilir, gösterilirse onu izlemek zorundayız.
Tercih etme şansını kanalların çoğalmasıyla yakaladık.
Fakat başarıyı tam anlamıyla yakalayamadık.
Tercih konusunda alternatiflerin olması gelişmenin göstergesi gibi olsa da gerçekte…
Teorikle pratik uyuşmuyor, gelişme de istenildiği gibi olmuyor.
Hayat boyu süren yatırımdan sistemsel başarıdan değil, reklama dayalı gösterişi seven başarıyı seviyoruz.
Sporcunun iyi zamanı olacağı kadar kötü zamanının da olacağını düşünmüyoruz.
Dünya şampiyonu sporcumuz da olsa başarısız olduğu zaman anında yere vuruyoruz.
Kadın voleybolcular ülkemizin gururu iken aynı paylaşım, reklam ve desteği erkek voleybolculara neden göstermiyoruz?
Ayrımcılık yaparak fantezi mi kuruyoruz, sporun kadını erkeği mi olur?
Kadın voleyboluna olan ilginin nedenleri;
Reklamlarda söylendiği gibi voleybol ülkesi olmamıza mı,
Bizlere sunulan reklam ve pazarlama şekline mi,
Yoksa sponsorların yarışa girmesine mi bağlanmalıdır.
Voleybol ülkesi olsaydık aynı başarı erkeklerde de olmaz mıydı?
Reklama dayalı başarıdan ziyade sistemsel gelişimin olmaması en büyük sorunumuzdur.
Olimpiyat elemelerinde, milletler liginde ve Avrupa şampiyonasında maçları izlemek için saatin önemli olmadığına şahit olduk.
Filenin Efeleri Japonya’da düzenlenen 2024 Paris Olimpiyat oyunları eleme grubu ilk maçında Sırbistan’ı mağlup etti.
Gurubunda dünyanın en kuvvetli rakipleriyle mücadele edecek olan Filenin Efelerinin ikinci planda kalmasının nedeni medyanın ilgisizliğidir.
Aynı özen onlara da gösterilse Filenin Efeleri ismi de markalaşacaktır.
Japonya, ABD, Slovenya, Sırbistan, Tunus, Mısır ve Finlandiya ile mücadele ederken,   sürekli gündemde olduklarını bilmeleri oyuncuların motivasyonunu arttıracaktır.
Voleyboldaki bu meseleyi ailedeki kız-erkek çocuk rekabetine benzetiyorum.
Hiçbir anne baba çocuklarını birbirinden ayırmaz.
Bizler de hiçbir sporcuyu ve branşı ayırmamalı, birine gösterilen ilgi-alaka ve özen hepsine aynı oranda gösterilmelidir.
Hepimizin amacı İstiklal Marşımızı kürsüde okutmak değil miydi?