Toksik ilişki

Toksik ilişki tanımlamasını zamane gençleri pek sevmiş olacaklar ki dillerine dolamışlar; sevgilisiyle geçinemeyen ama ondan kopamayan Z kuşağı çocukları, birazda lisan becerilerindeki cehaleti kapatmak için gözlerini buğulandırarak “Toksik bir ilişki yaşıyorum” deyiveriyorlar. Ama toksiklik bu denli masum değildir.Toksik ilişki size kendinizi değersiz hissettiren ve özgüveninizi hırpalarken psikolojinizi bozan, endişe bozukluğu gibi hastalıklara yakalanmanıza bile neden olan ciddi bir tehdittir. İnsanları yiyip bitiren psikolojik bir işkence aletidir. Özellikle bizim kültürümüz gibi dominant erkeklere alışkın olunan toplumlarda bu tür ilişkiyi ayırt etmekte çok zorlanıyor kadınlarımız. Bir ilişkinin gerçekten toksik olup olmadığını anlamaksa basit bir soruya dürüst bir cevap vermekle mümkün; bir hata yaptığımızda geleceğini düşündüğümüz tepkiden ödümüz kopuyor mu? Mesela yemek masası hazır, eşimiz masaya oturmuş bekliyor ve fırını açtığımızda gördük ki yemek yanmış; eğer korkudan aklımız başımızdan gidiyorsa fazla düşünmeye gerek yok; kocayla ilişki net bir şekilde toksiktir. Bundan emin olamıyorsak ilave sorular da var. Mesela verdiğimiz her kararın ardından mutlaka korku, suçluluk ve endişe duyuyor muyuz? Ya da yaptıklarımıza hep çok fazla dikkat etmek zorunda mı hissediyoruz? Veya kendimizi sık sık kullanılmış mı hissediyoruz? Bunlara da evet diyorsak çoktan o ilişkiden tası tarağı toplayıp kaçmanın zamanı gelmiş demektir. Zira toksik ilişkiyle sorunlu ilişki arasındaki temel fark şudur ki toksik ilişki düzelmez. Biz kabul etmesek te, bir gün her şeyin yoluna gireceğini umsak ta toksik ilişki rayına girmez, karşı taraf kendi tavırlarının yanlışlığına ikna edilemez, biz ondan vazgeçtiğimizde bile kendinde hata değil yeni bir kurban arar. Sorunlu ilişkiyse karşıdaki kişiyle iletişim kurmanın bir yolu bulunabilirse düzelme ihtimaline her daim sahiptir. Toksik ilişki kardeş, ebeveyn, iş hayatı ve arkadaşlık ilişkileri dahil sosyal hayatımızın her yerinde yuvalanabilir ve sinsice zehrini saçabilir. En çoğu sanatçı çevrelerde görülen toksit ilişkiler, bu insanların normalden daha yüksek olan egoları ve narsist kişiliklerinin altında daha rahat büyüdüğünden olsa gerek tarihe ünlü aşk olarak geçenlerin çoğu aslında toksiktir. Tutku ve bizim yaşayamayacağımız güzelliklerle dolu sandığımız bu aşkların ceremesini çeken değil de meyveleri olan enfes tabloları, heykelleri seyredip, muhteşem besteleri dinleyerek semeresini süren bizler neye imrendiğimizin farkında bile değiliz. Sinemamızın en ünlü ilişkilerden birisi Türkan Şoray ile Rüçhan Adlı’nın aşkıdır. Türkan Şoray kuralları diye bildiğimiz tuhaflıkların gerçekte ömür boyu sevgilisi olan “Rüçhan Adlı Kuralları” olduğunu herkes bilir. Adamdaki kıskançlık akıl mantık ötesi bir şey olarak anlatılır. 40 yaşındaki evli Rüçhan Adlı ile 17 yaşındaki Türkan Şoray birbirlerine âşık olmuşlar ve bir ömür boyu birbirlerinden kopamamışlardı. Rüçhan Adlı’nın aynı dönem hem Nebahat Çehre hem de Türkan Şoray’ın annesiyle ilişkisi olduğu, hatta annesi sokak ortasında Rüçhan Adlı tarafından dövülürken Sultan’ın seyrettiği ve mahkemede sevgilisinden yana ifade verdiği bile yazılır. Defalarca ayrılmışlar ama hep barışmışlardı. Sultan Cihan Ünal’a âşık olup ilişkisini bitirmiş ama deri topu dört sene sürdürebildiği evliliğinden sonra soluğu yine Rüçhan Adlı’nın yanında almış ve ölene kadar bir daha ayrılmamıştı. Nasıl bir aşktı ki bunca olayı kaldırıyor ve Sultan kendine hayran yüzlerce erkeğe rağmen bu adamdan başka birinin yanında yaşayamıyordu? Türkan Şoray annesinden hiç ilgi görmediğini, onun sert davranışları yüzünden romantik Rüçhan Adlı’ya kapıldığını söylemişti 21 yaşındayken ve onunla sayısız ayrılıklarının birinin ardından. Bu tutku mudur, toksik ilişki midir bizler bilemeyiz ama taraflara mutluluk getirmediği, o güzel Sultan’ın ömrünü babası gibi duran bir adamla geçirdiği ortada. Malumunuz dünya üzerinde yıllardır Fridamani hastalığı var, kadını gerçekten anlayıp edenimiz çok az olsa da kime sorsanız Frida Kahlo’ya hayran. Frida Kahlo ile Diego arasında büyük tutkularla dolu olduğu söylenen aşkı “toksit” bulanlar var. Diego karısının ablasıyla bile ilişki kurmuş, Frida ise Troçki ve karısı evlerine sığınmışken sürgün Rus ile aşk yaşayabilmiş. Belki de o ünlü aşkta toksiklik değil, bir araya gelmemesi gereken iki marjinal insanın birbirine hastalık derecesinde düşkünlüğü olabilir, her ne kadar Diego Frida’yı ömrü boyu zehirlemiş gibi görünse de ikisi de birbirlerinin düşüncelerini hiçe sayarak kendi bildiklerini okumuş.Toksik ilişkinin tek çözümünün hemen bitirilmesi olduğunu konusunda bütün psikologlar hemfikir. Sonrasında zehirlenen taraf kendine karşı sabırlı olmalı, içindeki gel-gitleri bastırmalı ve doğruyu yaptığından hiç kuşku duymadan ilişkiden tümden kurtulmayı başarmalı. Ne aşk ne de ömrümüz sevdiğimiz kişi tarafından sistematik zehirlenmeye feda edilecek kadar değersiz değil.