Yerli malı deyince

İlkokulda, tüm okulca kutladığımız bir “Yerli Malları Haftası” vardı. Tüm çocuklar, yerli mallarını tanıtmak üzere tekerlemeler öğrenir onu sınıfın orta yerinde, başına kartondan yaptığı bir taçla birlikte okurdu.Kimi elma, kimi ayva, kimi fındık, kimi ceviz olurdu. Bunların yanı sıra ülkemizde üretilen tüm ürünler hafta boyunca anlatılır bölgelere göre tasnif edilirdi. Geçtiğimiz günlerde “yerli Malları Haftası”nı bir kez daha kutladık. Biz yetişkinlerin haberi olmadığı gibi çocuklarımızda bu haftayı birkaç cümleyle geçiştirdiler. Türkiye o yıllarda “kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri” olarak tanıtılırdı. Hiçbir şeyimiz olmasa bile yiyecek ekmeğimiz, meyvemiz var diye övünürdük. O dönemlerde, evlere az ya da çok kırmızı et girerdi. Tavuklar yumurtaları için beslenirdi. Şimdi o günlerden bu günlere geldik. Türkiye, bazı ürünlerde, önemli oranda dışa bağımlı bir ülke duruma geldi. International Trade Center (ITC) 2022 yılı verilerine göre ülkemiz yaklaşık 30 milyar dolar ve yüzde 1.5 payla, 2.1 trilyon dolarlık dünya tarım ihracatında 23. sırada yer alırken, 23.2 milyar dolar ve yüzde 1 pay ile 21. sırada yer alıyor. İhracatımızın da önemli bir kısmı fındık, un ve makarna oluşturuyor. Bu ürünler dış satımımızda yüzde 13.9 gibi önemli bir paya sahip bulunuyor. Ülkemiz fındık, kiraz, incir, kaysı, ayva ve haşhaş üretiminde dünya birinciliğini koruyor. Kavun, karpuz, vişne, hıyar, keçiboynuzu ve nohut üretiminde ikinci, mandalina ve elma üretiminde üçüncü, Antepfıstığı, çilek, kestane, ceviz ve mercimek üretiminde ise dördüncü sırada yer alıyor. Bu kadar ürün üretilmesine karşın ülkemiz tarım ürünleri ithalatında önemli bir yere sahip bulunuyor. Tropik özellik taşıyan, egzotik meyve üretiminde başlatılan üretim seferberliğinde büyük başarılar sağlanmış durumda. Ananas, kivi ve avokado ile başlayan tropikal meyve üretiminde, papaya, ejder meyvesi, mango guava, pomelo, pitaya ve yıldız meyvesiyle önemli bir noktaya geldi. Elbette tüm bu üretime karşın dış ülkelerden de ithalatımız sürüyor. Başta tarım ürünleri üretiminde kullanılan ham madenin tamamına yakını ithalatla sağlanıyor. Başta, tohum, gübre ve zirai ilaçlar ithal ediliyor. Bir de en ağır temel girdi var ki onu da akaryakıt oluşturuyor. Tarım araç ve gereçlerinin işletilmesi için gerekli olan mazot fiyatlarının gelmiş olduğu son nokta gerçekte çok ağır bir fatura çıkarıyor çiftçilere.Bunların yanı sıra işlenmiş ürün de alıyoruz. Mesela; kanada, Rusya ve Kazakistan’dan kırmızı mercimek, Ekvator ve Kostarika’dan muz, Çin, Hindistan ve Rusya’dan pirinç, Ukrayna ve Rusya’dan mısır, ABD ve Avustralya’dan badem, Brezilya ve Suudi Arabistan’dan şeker, yine Brezilya ve Ukrayna’dan soya, ABD, Brezilya ve Yunanistan’dan pamuk, KKTC ve Rusya’dan portakal, Suriye ve Belçika’dan zeytinyağı, Rusya, Ukrayna ve Bulgaristan’dan ayçiçeği yağı, Brezilya ve Pakistan’dan tütün, Rusya, Ukrayna ve Moldova’dan buğday ve arpa alıyoruz.Şimdi haklı olarak diyeceksiniz ki, biz bu ürünleri zaten üretiyorduk. Ne oldu da satın almaya başladık.Evet yine üretiyoruz ancak, uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu çiftçimiz artık ekmiyor. Gençlerimiz ise bu yanlış politikaların neticesinde köylerini terk ederek şehirlere yerleşti. Artık, her yıl bir Trakya büyüklüğünde verimli toprağımız sürülüp ekilmiyor. Çiftçilerimiz, artan girdi maliyetleri karşısında elindekinden de olmamak için tarlalarını boş bırakıyor. Artan talebe karşı yeterli arz olmayınca da dış pazarlardan temin etme yolunu seçiyoruz. Burada kendi çiftçimiz tarımdan koparılırken, kollanmazken, yukarıda saydığımız ülkelerin çiftçilerine oluk olup döviz ödüyoruz. Bu ülkede, mısır yetişmez mi, ay çiçeği, buğday, arpa, pamuk, pirinç, mercimek yetişmez mi?Dünya çapında önemli bir ürün olan “Türk Tütünü” artık tarihe karıştı. Kendi şekerimizi üreten fabrikaları özelleştirme sevdasına tek tek kapattık. Şeker pancarı üreten çiftçilerimiz ürettiklerini satacak yer bulamaz hale geldiler. O şeker pancarıyla hayvanlarımızı besleyecek melas üretiyordu ondan da mahrum kaldık. Şimdi çiftçilerimiz ithal ettiğimiz yemlerle hayvanlarını besliyorlar. Yeteri kadar buğday ve arpa üretemediğimiz için hayvanların altına serecek samandan bile mahrum kaldık, bir zaman geldi ithal ettik.Sonuç olarak, kendi kendine yeten bir ülkeden, her şeyini ithal eden bir ülke konumuna geldik. Ne ürün planlaması yapıyoruz, ne de havza projesini hayata geçirebildik. Çiftçimiz başıboş, bu yıl ne para ediyorsa ertesi yıl onu ekiyor, bu kez de ürün fazlalığından malı para etmiyor, kahrediyor kendi kendine, toprağına küsüyor. Bunca şey yaşıyoruz, bunca şeyden şikayetçiyiz, ama her ne hikmetse, bir Allah’ın kulu da çıkıp bize gerçeklerden bahsetmiyor, bizleri aydınlatmıyor. Ne demişti bir sayın bakanımız “paramız var ki alabiliyoruz”. İşte, o gün tarımın ruhuna Fatiha okuduk. Aslını isterseniz, biz ülke olarak tarımdan vazgeçtik galiba.