Türkiye; coğrafyasının gücünün farkında olmalı

Merak edip özümseyerek tarihini öğrenmiş nesiller vatan ve devlet sevgisini, millet inanç ve bilincine sahip olurlar.Medeniyet geliştikçe, gelişmenin gücü ve hızına göre de ihtiyaçlar fazlalaşır. İhtiyaç fazlalaştıkça rekabet oranı artar. Rekabet oranı arttıkça artık devletlerin önemli görevlerinden biri de halkının ve devletinin ihtiyaçlarını karşılamak veya karşılama ortamını temin etmektir.Uluslararası rekabette ayakta kalabilmek için İlim’de, teknikte, Fen’de ve Adalet konusunda başarılı olması gerekir. Savunma gücünü burada saymıyorum. Çünkü savunma gücünün önemini, herkesin iyi, bildiğine eminim. Yeni olmayan lakin tam farkında da olunmayan güçte, devletlerin coğrafyasının gücüdür. Coğrafyasının, jeopolitiğinin gücünü ve yerinin bilinmesidir. Türk devletleri dünyanın eski ve köklü devletlerinden biridir. İsimleri ve coğrafyaları farklı yerlerde olsa da, değişmeyen tek gerçek hepsinin millet olarak Türk milleti ve Türk Devleti olduğudur.Türkiye Cumhuriyeti de Türk Devletlerinden son kurulan veya isim değişikliği ile tarihteki yerini alan devlettir. Anadolu coğrafyası üzerinde yaşamaktadır, vatanları buradır.Suat İlhan Paşa; “Türkiye’nin Jeopolitiği ve Jeopolitik gelişmeler” başlıklı Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlke ve inkılap Tarihi Enstitüsü-Türkiye’nin Sorunları sempozyumundaki (8-9 Mart 1990) sunusunda: “Türkiye Üç kıtanın teşkil ettiği dünya adasının menteşesi durumundadır” der. Bu önemli tespitine; “Aynı zamanda bu menteşe üzerine vurulmuş kilittir, hatta ek olarak bu kilidi açan anahtar durumundadır. Kuzeyi güneye kapattığı gibi güneyi kuzeye karşıda kapatır. Aynı zamanda kuzeyi güneye, güneyi kuzeye açar. Doğuyu Batıya kapatır. Fakat aynı zamanda bu iki istikameti birbirine açar. Dünyayı etkileyen büyük medeniyetlerin birçoğu bu bölgede teşekkül etmiştir. Mezopotamya, Suriye, Mısır ve Anadolu Medeniyetleri gibi.” Emekli Amiral Cem Gürdeniz ise, “Türkiye, Coğrafyasının gücünü kullanmasını Bilmelidir.” Başlıklı makalesinde şöyle yazar; “Kuzey yarımkürede dünya tarihinin yazıldığı üç eski kıtanın kesiştiği bir coğrafyada, Türk Boğazları, Süveyş Kanalı ve Cebelitarık Boğazı deniz ulaştırma yollarının üzerinde, Kırım, Kafkasya, Hazar, Levant, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ait bölgelerine neredeyse eşit uzaklıkta, Tuna, Dinyeper, Dinyester, Don, Volga ve Nil nehri havzalarına komşu doğu batı istikametinde yarımada olarak uzanan küresel hidrokarbon rezervlerinin (Rusya, Ortadoğu) merkezlerine mücavir coğrafyaya sahibiz.” Diye Coğrafyamızın dünya üzerindeki yeri ve önemini vurgulamaktadır.Tarih ve Coğrafya bilgileri devlet ve millet için olmazsa olmaz bilgilerdir. Türk insanının kendisini tanıması, coğrafyasını bilmesi, Milleti ve devleti hakkında bilinçli olması Türkiye Cumhuriyeti Devletinin büyük devlet olduğunu ve olacağını gösterir.Bilinçli ve donanımlı bireylerden oluşan Türk milleti zor zamanlarda yaşasa, içerden ve dışardan gelebilecek tüm tehlikeleri göğüsleyecek, yok edecek yapıda ve güçte olurlar.Bu güzelliklerin olması için de insanımızın okuması, okuduğunu araştırması, incelemesi, irdeleyip sorgulaması, kısaca akıl yolunun takibinden geçer.Benjamin Franklin: “Bir ülkede okumaya istek artmadıkça, gaflet ve bu gafletten doğacak felaketler azalmaz.”