Gelecek yılın bütçesi Türkiye büyük Millet Meclisi’ne sunuldu. Komisyonda görüşülecek, noktasına virgülüne dokunmadan onaylanmak üzere daha sonra da Genel Kurula gelecek. 2024 yılı bütçesine ilişkin görüşlerimizi zaman zaman burada belirtmeye çalıştık. Yakın çevremizdeki insanların, büyük umutla beklediği bu bütçe ile, beklentilerin karşılanması çok zor. Emeklisinin, asgari ücretlisinin, dulu ve yetiminin, memurunun ve de dar gelirlisinin beklentileri bu bütçe imkanlarıyla karşılanamaz.
Açık-seçik ifade edelim bu bütçe bize çok ağır vergi yükü getirecek. Bırakın yeni vergileri yeniden Değerleme Oranında yapılacak zamlar bile altında kalkamayacağımız kadar ağır olacak. Yeniden Değerleme Oranının yüzde 58ç47 olacağı bilindiğine göre yapılan hesaplamalar gösteriyor ki, sadece akaryakıta döviz bugünkü seviyesinde kalsa, enflasyon yerinde dursa ve ham petrole zam gelmese bile yılbaşında, akaryakıt fiyatlarında kafadan 6-7 liralık bir artış olacak. Çünkü, akaryakıtın üzerindeki ÖTV ve KDV yükü 14 liraya ulaşacak. 2023 yılında 198 milyar lira gelir getiren ÖTV’nin yüzde 129’luk bir artışla 2024 yılında 455 milyar liraya ulaşması bekleniyor.
Bu sadece akaryakıttaki Yeniden Değerleme artışı. Yıl içinde yapılacak fiyat düzenlemeleri bu hesabın dışında.
Yine bu yıl 706 milyar lira civarında gerçekleşecek olan gelir vergisinde de yüzde 70.7 oranında bir artış gerçekleşecek. Bütçe gelir vergisi toplam tahsilatının 1.2 trilyon lira olacağı hesaplanıyor.
Mesela bu yıl katlamalı olarak iki kez ödediğimiz Motorlu Taşıtlar Vergisi tahsilatı 71.4 milyar lira oldu. 2024 bütçesinde “katlamasız” 69 milyar liralık bir gelir bekleniyor.
Bunlar ilk akla gelenler. Diğer vergilerde, harçlarda ve cezalarda da en az Yeniden değerleme Oranı kadar bir artış olacak. Bugün bire yaptığınızı yüzde 55 zamla 1.5’e-2’ye yapacaksınız.
Ekonomi biliminin aksine uygulamalar sonucu heba ettiğimiz kaynakların acı faturası 2024’te kendini daha çok hissettirecek. Özellikle faiz ödemeleri en büyük gider kalemlerinden birini oluşturacak. Bütçe de faiz giderleri kalemlerinin toplamı 1.25 trilyon liraya ulaşıyor. Bunun içinde Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projelerinden doğan Hazine garantili ödemeler yer almıyor. 2023’te 102 milyar lira düzeyinde olan garanti ödemeleri gelecek yıl bütçesinde 162.4 milyar liraya ulaşıyor. Bunun içinde şehir hastanelerine ayrılan para da yok. Dolar ve Euro kurları üzerinden ve de bu paraları kullanan ülkelerin enflasyon oranlarında yansıya bu yüksek meblağ her geçen yıl biraz daha ağırlaşıyor.
Faiz ödemelerine 1.25 trilyon lira ayıran ülkemiz, milli eğitim bütçesinde rekor bir artışa giderek bütçe içindeki ağırlığını yüzde 14 seviyesine çıkarmış. Bütçe milli eğitim için 1.09 trilyon lira ayrılmış. Ekonomist Doç. Dr. Oğuz Demir, “bunun içinden personel maaşlarını çıkardığınızda geriye sadece 206 milyar lira kalıyor” diyor. Bu parayla, okul mu yaptıracaksınız, okulların onarımları başta olmak üzere temel ihtiyaçlarını mı karşılayacaksınız bilemiyorum, ama gerçekler böyle.
Çağ atlayan sağlık sistemimizde durum ne merkezde bir de ona bakalım. Sağlık Bakanlığı’na bütçeden 732.5 milyar lira ayrılmış. Personel maaşlarını çıkardığınızda geriye 280 milyar lira kalıyor. Bunun da 83.7 milyar lirası şehir hastanelerine gidince geriye ne ilaç alacak, ne de cihaz alacak para kalmıyor. 200 milyar lira ile ne yaparsanız yapın.
Emeklimiz, asgari ücretlimiz, memurumuz, dul ve yetimlerimiz hal böyle. Gelir gideri karşılamaktan bir hayli uzak. Yani yorgan, ayak meselesi burada geçerliliğini kaybetmiş durumda. Ülkeyi yönetenlerin, dış kaynak, yani borç bulmak için giriştiği çabaların sonuç vermesi dertlerimize ne kadar çare olabilir varın siz hesaplayın.
Para basalım deseniz, bir karşılığının olması gerekiyor. Öyle düğmeye basarak para basmanın sonuçlarını geçmiş yıllarda çok ağır yaşadık. Şimdi bunca yükün üstüne bir de para basarsak altından hiç kalkamayacağımız bir tablo çıkar önümüze.
Merkez Bankası rezervleri gerçek anlamda tükenmiş durumda. Mevcut olanlarda, emanet olarak bize teslim edilen paralardan oluşuyor. Ekonominin toparlanması yönünde gösterilen çabaları inkar edemeyiz. Ancak, tüm bu çabaların vatandaşların sırtına yüklenmesini de kabullenmek mümkün değil. “Tasarruf yapılsın” deniyor, ama eğer tasarruf edilmesi gerekiyorsa bunun topyekün yapılması gerekmiyor mu? Toplumun bir kesiminden tasarruf yapılması istenirken, diğerleri bir akşam yemeğinde, yoksulluk sınırında fatura ödeyebiliyorsa, asıl tasarruf yapması gerekenlerin kimler olacağını sizlere sormak isterim.